“Mrs. Dalloway, çiçekleri kendisinin alacağını söyledi. “
“Şimdi dünyada hiç kimse için şöyledir ya da böyledir demeyecekti. Kendini çok genç hissediyordu; aynı zamanda da inanılmaz yaşlı. her şeyin içinden bir bıçak keserek geçiyordu; aynı zamanda da dışarıdan bakıyordu her şeye... Alışılmadık ya da anlaşılmadık bir yanı vardı nedense. Belki de kitap kurdu olmasındandı.”
"Her şeye rağmen sıcaktı güneş. Her şeye rağmen üstesinden geliyordu insan. Hayat bir şekilde, günleri birbiri ardına eklemenin bir yolunu buluyordu, her şeye rağmen."
“İnsanın hissettiklerini hiç söyleyememesi, ne korkunç...”
“Hiç kimse sadece kendisi için yaşamaz.”
“Çocukken müthiş bir mizah duygusu vardı; ama şimdi, on yedisinde, neden böyle ciddileştiğini Clarissa asla anlayamıyordu.”
Kitaplar bir meyve ağacının şurasından burasından açtığı çiçekler, verdiği meyvelerdir, bu ağacın kökleri toprağın derinliklerinde hayatımızın ilk dönemine, ilk tecrübelerine uzanır.....
DİNGİN BİR ZİHİN1 1977
Dingindir zihin. Yalanlarla dolu gösterişli kitaplar asla yetmez her şeye. Domuzların üstünde dolaşan
şaşkın sinekler gibidir düşünceler.
Sözcüklerdir bütün derdim. Yontar dururum bir taşı otuz yıl, bitmez yine de göremediğim o şeyin imgesi. Bitirebilsem azat ederim onu,
bırakırım dönüşsün enerjiye.
Yontarım ve şarkı söylerim kekeleyerek, ama bütün kuşlar gibi benim de söylediklerim değil gerçek. Ne zaman Düşünce diyecek olsam
kekelemeye başlarım ve sözcük kalır hep yarım.
Öyleyse nedir karın ağrım? Bilirim ağırdır tuttuğum taş. Domuzların yemek artıklarına üşüşen sinekler gibidir düşüncelerim. Katılırım domuzlara yemeğimi almak için.
İşte budur dingin bir zihin.
Mrs. Dalloway ''Kimse yoktu. Sözleri kaybolup gitti. Havai fişekler de böyle sönerdi. Kıvılcımları, gecenin içinde yol aldıktan sonra ona teslim olurlar, karanlık çöker, evlerin ve kulelerin siluetlerinin üzerine akar; dağların çıplak yamaçları eriyip karanlığa gömülürler. Ama bütün bunlar artık silinip gitseler bile geceyi doldururlar; renkleri solup, pencereleri görünmez olunca hareketsizleşirler, parlak gün ışığında görünmeyeni onlar gösterirler; -karanlıkta kümelenmiş, birbirlerine sokulmuş şeylerin sıkıntısını ve kaygılarını, şafağın, duvarları beyazlı-grili boyarken, her bir pencereyi yerine oturturken, tarlalardan sisi kaldırırken, sakince otlayan kızıl-kahve inekleri gösterirken getirdiği rahatlamadan yoksun şeylerin; her şey bir kez daha şenlendirir gözleri, yeniden canlanır.''