You can find Muhammad - His Life books, Muhammad - His Life quotes and quotes, Muhammad - His Life authors, Muhammad - His Life reviews and reviews on 1000Kitap.
İki düşman ordusu seslerini duyacak kadar birbirlerine
yaklaştıklarında, Ebû Süfyân ordunun hafifçe önüne çıktı:
“Ey Evsliler ve Hazrecliler! Alanı boşaltın ve kuzenimi bana
bırakın. O zaman biz de size dokunmayız. Çünkü biz size
savaş ilan etmedik” dedi. Fakat ensâr, ona yüksek sesle
hakaret ederek cevap verdi.
Bir başka zırh giyerek eline bir kılıç aldı ve salladı. “Bu
kılıcı hakkıyla birlikte kim alacak?” diye sordu. Ömer hemen
almak üzere ilerledi; fakat Peygamber (s.a.v) yüzünü ondan
çevirdi ve tekrar: “Bu kılıcı hakkıyla kim alacak?” diye sordu.
Zübeyr almak istediğini söyledi; fakat Peygamber (s.a.v) yine
yüzünü çevirdi ve sorusunu üçüncü kez tekrarladı. Hazrec’li
bir adam olan Ebû Dücâne: “Onun hakkı nedir, ey Allah’ın
Rasûlü?” dedi. Peygamber (s.a.v): “Onun hakkı, düşmanla
kılıcın ağzı eğilene dek savaşmandır” dedi. Ebû Dücâne:
“Onu hakkıyla birlikte alıyorum” dedi. Peygamber (s.a.v) de
kılıcı ona verdi.
Mekkeliler, Müslümanların üzerlerine gelmesini ve böylece
tüm güçleriyle ve süvari birlikleriyle onlara saldırmayı
istiyorlardı. Peygamber (s.a.v) bunun farkındaydı. Bu nedenle
sayılarının az oluşunu dengeleyecek bir konum almaya ve
düşmanın ümitlerini boşa çıkarmaya karar vermişti. Fakat
bunu başarabilmesi için bir rehbere ihtiyacı vardı
İçlerinden biri:
“Bedir’de üç yüz adamın vardı, Allah sana, onlara karşı zafer
verdi. Şimdi ise daha çok adamımız var, hem de düşman
ayağıyla kapımıza dek gelmiş. Yine Allah’a dua ediyor ve
zafer vereceğini ümit ediyoruz” dedi.
Peygamber (s.a.v), henüz silahlarını kuşanmamıştı. Fakat
rüyasında, kendisini zırh giymiş bir halde bir koçun üstünde
giderken gördü. Elinde bir kılıç vardı. Kılıca baktığında
içinde bir diş; etrafında da kendisinin olduğunu bildiği bir
grup büyük baş hayvanın kurban edildiğini gördü.
Ertesi sabah rüyasını arkadaşlarına anlattı ve onu şöyle
yorumladı: “Zırh Medîne’dir; kılıcın içindeki diş, bana
yöneltilecek olan bir darbeyi; kurban edilen hayvanlar da
ashâbımdan öldürülecek olanları temsil ediyor. Benim üzerine
bindiğim koç ise, inşaallah öldüreceğimiz, kâfirlerin bölük
başkanını işaret ediyor.”
Aşırı
fakirliklerini gidermek için Ali (r.a.) su çekiyor ve taşıyor,
Fâtıma ise buğday öğütüyordu. “Ellerim kabarıncaya kadar
öğüttüm” dedi bir gün Ali’ye. Ali de ona: “Ben de omuzlarım
ağrıyıncaya kadar su çektim. Allah, babana birçok köle
vermiş; git ve onlardan birini hizmet etmesi için iste” dedi.
Fâtıma hemen Peygamber (s.a.v)’in yanına gitti. Babası onu
görünce: “Seni buraya getiren ne küçük kızım?”diye sordu.
Fâtıma babasına duyduğu saygıdan evdeki niyetini
söyleyemedi ve “Seni selamlamak için geldim” dedi. Eli boş
dönünce Ali (r.a.) ona “Ne yaptın?” diye sordu. “İstemeye
utandım” dedi, Fâtıma (r.a.). Bunun üzerine ikisi birlikte gidip
Peygamber (s.a.v)’e isteklerini bildirdiler. Fakat Peygamber
(s.a.v), onların hizmetçiye diğerlerinden daha az ihtiyaçları
olduğunu öne sürerek isteklerini geri çevirdi. “Onları size
verip de Ehl-i Suffe’nin açlıktan kıvranmasını istemem.
Onları besleyecek kadar gelirim yok. Sadece elimdekini
avucumdakini satarak onları besleyebiliyorum” dedi.