İşte Hakk’ın dergâhını arayan ve O’na yakın olmak isteyen de böyledir.Allah tecelli eyleyince, arayan yok olur. O vuslat, o kavuşma, ölümsüzlük içinde ölümsüzlük, varlık içinde varlıktır. Fakat önceden o varlık, yokluk içinde tecelli eder. Nur arayan gölgeler, nur zuhur edince yok olurlar. Aşık başını verince, akıl kalır mı? Her şey helak olur gider; ancak O’nun hakikati, zatı kalır. Hakk’ın zâtı huzurunda var da yok olur, yok da. Yokluk da varlık. Zaten şaşılacak şey de bu ya! Huzurda akıllar elden gider, kalem de bu bahse gelince kırılır kalır.(Mevlana)
İrfani literatürde “Mürid Allah’ın muradıdır” diye bir deyiş vardır. Bizler çoğu zaman Allah’ı arayanın, O’nu sevenin, O’nu talep edenin kendimiz olduğunu düşünürüz. Ama gerçek bu yanılgının tam tersidir. “Cânib-i Ma’şûk’tan olmazsa mehabbet âşıka/Sây-i Âşık, Âşık-ı Mahbûb’a îsâl eylemez.” Derler. Kısaca, önce muhabbet Allah’tan gelir. İsteyen istenen, seven sevilen, özleyen özlenendir. Ama bunun için de önce sadakatimizi ortaya koymak, benliğimizi taşa çalmak, beden gemisini Süleyman’ın rüzgârına teslim etmek gerekir.
Nefs, ölmeye meyyal, fakat öldükçe dirilen bir varlıktır. Nefs, bir hayat kuvveti olup, hiçbir mücahede onu safdışı bırakamaz.
Nefs, bedensel dilek ve davranışların kaynağıdır.
Bir çok şeyi sevmiş olmanın temelinde, bir tek şeyi sevmiş olmak vardır. Bu bir tek şey nefstir. O halde nefsi hizaya getiren,işi kökünden halleder. Hazreti Peygamber(sav) şöyle demiştir:” Putların anası, içinizdeki nefs putudur.”
Hz. Süleyman , nefsten en son ve en zor çıkan şeyin bu '' baş olma sevdası'' olduğunu iyi biliyordu. Çünkü baş olmak, dava sahibi olmak demekti ve bunun için de değişimin ''taht'' tan başlaması zorunluydu.
Sen dünyanın bütün işlerini buna kıyasla; gözünü aç da gör. Kimden kaçıyoruz? Kendimizden mi? Ne de olmayacak bir şey! Kimden neyi kapıyoruz? Allah’tan mı? Ne de büyük suç!(Mevlana)