Tanrı yeryüzüne inip aramızda yaşamaya başlasaydı, bize benzemediği sürece onu sevemezdik, bir şey üretmediği sürece karşılığında bizden bir şey de alamazdı, yanıldığımızı ispatlamadığı sürece sözlerini dinlemezdik, gücünü sergilemediği sürece ona tapmazdık.
Duygusal, ekonomik, entelektüel olsun, doğamızı ilgilendiren her yasa, bizi Tanrı'ya benzerlerimize davrandığımız gibi yani akla, adalete ve hakkaniyete göre davranmayı emredecekti.
Buradan çıkardığım sonuç şu: Tanrı insanla aracısız iletişime geçmeyi dileseydi, insana dönüşmesi gerekirdi.
"Vicdan," diye yazarlardı, "insanın en yüce şerefi olan vicdan, sadece ona bahşedilmiştir; adalet ve adaletsizlik, erdem ve kabahat kavramları insanın soylu ayrıcalığıdır.
Tek bir kaide, tek bir keşif, tek bir doğurgan düşünce yoktur ki gün yüzü görür görmez yerleşik görüşlerin olağanüstü engellemeleriyle, eski önyargıların komplolarıyla karşılaşmamış olsun.