Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muntehab E-Hâdîs ( Hadislerden Demetler )

Müntehab Ehadis

M. Yusuf Kandehlevi

Müntehab Ehadis Hakkında

Müntehab Ehadis konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
10/10
2 Kişi
1
Okunma
2
Beğeni
282
Görüntülenme

Hakkında

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a âittir. Salât ve selam, peygamberlerin efendisi ve Hâtem'ün Nebiyyîn olan Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ve onun ev halkı, onun bütün sahabeleri ve onlara kıyamete kadar ihsan ile tâbî olan, onların dâvetiyle dâvet edenler üzerine olsun. Şu bir gerçektir ki, bugün İslam âleminde en geniş, en etkili ve en faydalı (İslam'a) davet çalışması merkezi (Hindistan'ın) Delhi (şehrinin) Nizamuddin (semtin)'de bulunan Tebliğ Cemaatinin davetidir. Bunu hiçbir abartı yapmadan ve kimseye yaranmaya çalışmadan söylüyorum. Bu davetin çalışma ve tesir sahası sadece Hind diyârı ve Asya kıtası değildir. Bütün kıtalar, İslam memleketleri ve gayri müslim ülkelerdir. Dâvetler, hareketler, inkilâbî ve ıslahî çalışmaların tarihi bize haber vermek-tedir ki, bir dâvet ve hareketin üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra veya onun faâliyet alanı genişledikçe (özellikle onun sebebiyle îtibarlı ve etkili olmanın, önder ve lider olmanın menfaatleri görünmeye başladıkça) o davet ve harekete pek çok eksiklikler ve yanlış maksadlar karışmakta, asıl hedeften sapma ve gaflet baş-göstermektedir. Bunlar o dâvetin faydalı olmasını ve etkisini ya azaltmakta yada tamamen yok etmektedir. Ancak bu (sözünü ettiğimiz) tebliğ-i dâvet şu ana kadar (bu satırları yazan kişinin bildiği ve müşahede ettiği kadarıyla) büyük ölçüde bu gibi imtihan ve belâlardan korunmuştur. İnsanlığın faydası için fedakârlık cezbesi, rızâ-i ilâhiyi talep, sevab kazanma şevki, İslam ve müslümanlara hürmet ve onların değerini tanımak, tevâzu ve alçak gönüllülük, farzların edâsına önem vermek ve bu hususta terakki etme arzusu, yâd-ı ilahi ve zikri ilâhiyle meşgûliyet, faydasız ve gereksiz meşgûliyet ve amellerden mümkün olduğu kadar sakınmak, maksada ulaşmak ve Allah'ın rızasını kazanmak için uzun uzun seferler yapmak ve meşak-katlere katlanmak bu dâvetin içindeki esaslardır ve bu esaslarla amel edilmektedir. Cemâatin bu husûsiyeti ve imtiyâzı, kurucusu ve ilk dâvetçisi (olan Hz. Mevlâna İlyâs Kandehlevî rahmetullahi aleyh')in ihlası, Allah'a teveccühü, duaları, fedakârlığı ve en önemlisi de Allahu Teâlâ'nın rıza ve kabuliyetini talebinden sonra bu ilk dâvetçinin dâvet için gerekli kıldığı ve dâima telkîn ve tebliğ edile gelen usûl ve kâidelerin de bir neticesidir. O usûller şunlardır: Kelime-i Tayyibe'nin mânâları ve talepleri üzerinde düşünmek. Farzlar ve ibadetlerin faziletleriyle ilgili ilmi öğrenmek. İlim ve zikrin faziletlerini hâtırda bu-lundurmak. Zikri ilâhi ile meşgûl olmak. Müslümana saygı göstermek, müslümanın hakkını tanımak ve edâ etmek. Her amelde niyeti düzeltmek ve ihlaslı olmak. Mâlâyaniyi (faydasız söz ve işleri) terketmek. Allah yoluna çıkmanın ve sefer yapmanın faziletlerini ve teşviklerini hatırda bulundurmak ve buna arzu duymak. İşte bu esas ve özelliklerdir ki, bu dâveti siyasi ve maddî hareket olmaya, bir takım menfaatler elde etmeye, makam ve mevkiye ulaşmaya vesile olmaktan ko-rumuş, böylece o katkısız bir dînî dâvet ve rızâ-ı ilahiyi elde etme vasıtası olarak kalmıştır. Dâvet ve cemaat için gerekli kılınan bu esâs ve usûller, Kur'an ve hadisler-den alınmışlardır. Bu usûller, rızâ-i ilahiyi elde etme ve dini muhafaza için bir bekçi ve muhâfız derecesindedirler. Bütün bunların kaynakları Allah'ın kitabı ile Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in sünnetleri ve hadislerdir. Bu ayetleri, hadisleri ve kaynakları, başlı başına ayrı bir kitapta toplama ihtiyacı vardı. Allah'a şükürler olsun ki, hadis kitapları üzerinde geniş ve derin bakışı ve araştırması olan, hayra dâvetin ikinci dâvetçisi ve bu yolun kurucusu Mevlâna Muhammed İlyâs rahmetullahi aleyh'in câneşîni ve oğlu Mevlâna Muhammed Yûsuf rahmetullahi aleyh bu usûllerin, kâidelerin ve ihtiyatların kaynaklarını bir kitapta topladı. Bu hususta, tam mânasıyla, konuları baştan sona kadar araştırarak, son bir gayretle çalıştı. Nihayet bu kitab, sadece o usûl ve kâidelerin ve yol gösterici esasların kaynağının mecmuası olmakla kalmayıp bir mevsûa (ansiklopedi) haline gelmiştir. Hiçbir tercih ve kısaltma yapılmaksızın kaynakların hepsi derecelerinin farklılıklarına göre zikredilmiştir. Şu da Allah'ın takdirinden ve tevfikindendir ki, şimdi bu kitab onun saîd ve sevimli torunu Mevlevî Sa'd efendinin (Allah ömrünü uzun etsin ve daha fazlası için tevfik versin) teveccüh ve gayretiyle daha çok istifâde edilmesi için yayınlanmaktadır. Allahu Teâlâ onun bu çalışmasını ve hizmetini kabul etsin ve insanların bu kitaptan bol bol istifâde etmesini nasib etsin. Ebu'l Hasen Alî en-Nedvî RaiBareli 20 Zilkade 1418 H.
Çevirmen:
Hayri Demirci
Hayri Demirci
Tahmini Okuma Süresi: 20 sa. 10 dk.Sayfa Sayısı: 712Yayınevi: Gülistan Neşriyat
ISBN: 9786058796119Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Ciltli
Reklam

Yazar Hakkında

M. Yusuf Kandehlevi
M. Yusuf KandehleviYazar · 23 kitap
20 Mart 1917’de Delhi’de doğdu. Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletine bağlı Muzaffernagar şehrinin Kandehle kasabasından birçok âlim ve sûfînin yetiştiği bir aileye mensuptur. “Hazratci” lakabıyla tanınan Kandehlevî, ilk eğitimini Cemâat-i Teblîğ’in kurucusu olan babası Muhammed İlyas Kandehlevî’den aldı. Delhi’deki Kâşifü’l-ulûm Medresesi’nde ilk öğrenimini tamamladıktan sonra yüksek tahsil için 1932’de Sehârenpûr’daki Mezâhirü’l-ulûm Medresesi’ne kaydoldu. 1933 yılına kadar burada kaldı. Aynı yıl Delhi’ye giderek tahsilini orada sürdürdü ve babasından tefsir ve hadis dersleri aldı. 1935’te tekrar Mezâhirü’l-ulûm’a dönerek Mevlânâ Abdüllatîf’ten, Mevlânâ Manzûr Ahmed’den, amcasının oğlu Muhammed Zekeriyyâ Kandehlevî’den ve Abdurrahman Kâmilpûrî’den çeşitli hadis kitaplarını okudu. Ancak rahatsızlığı sebebiyle cemaatin Delhi’nin eski kesiminde bulunan Bastinizâmeddin’deki merkezine döndü ve tahsilini babasının yanında tamamladı. 1938, 1957 ve 1964 yıllarında hacca gitti. Hayatının ilk dönemlerinde aldığı medrese eğitimi sayesinde iyi bir hadis ve fıkıh âlimi olarak yetişen Kandehlevî Emâni’l-aḥbâr adlı eserini 1937’de yazmaya başladı. Hayatının ilk dönemlerinde aldığı medrese eğitimi sayesinde iyi bir hadis ve fıkıh âlimi olarak yetişen Kandehlevî Emâni’l-aḥbâr adlı eserini 1937’de yazmaya başladı. Ancak daha sonraki yıllarda tasavvufa meylederek Çiştiyye ve onun bir kolu olan Sâbiriyye tarikatlarına girmek için babasından izin istedi. 1938’den itibaren tebliğ faaliyetlerine katıldı. Onu halife tayin eden babasının 13 Temmuz 1944’te vefatı üzerine Cemâat-i Teblîğ’in başına geçerek kendini tamamen tebliğ ve irşad faaliyetlerine verdi. Hindistan’ın bölünmesi sırasında (1947) hareketin merkezini Pakistan’a taşıma fikrine karşı çıkarak cemaatin Hint yarımadasında yerleşmesine zemin hazırladı. Birkaç yıl içerisinde başta Uttar Pradeş eyaleti olmak üzere Hindistan’ın birçok bölgesinde, Pakistan ve Bangladeş’te ilgi uyandıran hareketin başka ülkelere de yayılması için önce hacca gidenler üzerinde duruldu. Ardından başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap ülkelerine tebliğ amaçlı ziyaretler düzenlendi. 1950’den itibaren sistemli bir şekilde İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’ya tebliğciler gönderildi. 1960 yılına doğru Afrika ve Asya’nın diğer ülkelerine yayılan Cemâat-i Teblîğ, Kandehlevî zamanında dünya çapında bir hareket haline geldi. Bununla birlikte Cemâat-i Teblîğ’in etkilerinin 1970’li yılların sonlarına kadar Hint kökenli müslümanlarla sınırlı kaldığı kaydedilmektedir (Marc Gaborieau, XIX/1 [1992], s. 18-19). Yirmi yılı aşkın bir süre cemaatin başında bulunan Kandehlevî hareketin yaygınlaşması için dünyanın birçok ülkesini dolaştı, müslümanların kendilerini ıslah etmeleri ve İslâm’a dönerek dini samimiyetle yaşamalarını hedefleyen toplantılar düzenledi. Hayatının son yıllarına doğru tekrar ilmî çalışmalarına döndü ve 1962’de Mezâhirü’l-ulûm’un başkanlığına getirilerek Delhi’deki Kâşifü’l-ulûm Medresesi’nde bazı hadis kaynaklarını okuttu. Son haccından dönüşünde yaptığı uzun tebliğ yolculuğunda rahatsızlandı; 2 Nisan 1965’te Lahor’da vefat etti ve cemaatin Delhi’de Bastinizâmeddin semtindeki genel merkezine defnedildi. Kâşifü’l-ulûm Medresesi’nin hocalarından olan oğlu Muhammed Hârûn Kandehlevî babasının ölümünden sonra tebliğ faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Çıktığı bu büyük yolculuğun sonunda Hindistan’a dönmek üzere olduğu bir sırada Lahor’da düzenlenen büyük bir toplantıda konuştuğu günün gecesinde sabaha kadar ter dökmüş, ertesi günü hastaneye götürülürken yolda vefat etmiştir