Musa'nın Çocukları sözleri ve alıntılarını, Musa'nın Çocukları kitap alıntılarını, Musa'nın Çocukları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ecevit tüm komplolara direniyor, başbakanlığı bırakmıyordu. Ancak ABD ve İsrail, İngiltere’nin desteği ile yeni bir oyun daha sergiliyordu; Erken seçim!.. Seçimi kaybedeceğini bile bile siyasi partiler her ne hikmetse erken seçime gidiyorlar ve sözde iktidarı Tayyip ve AKP’ye altın bir tepsi içinde sunuyorlardı.
Tayyip 14 Ocak 2000 tarihinde Avustralya'da mülakat yaptığı bir radyoda,30 binden fazla insanımızın katili bir it'e iki defa "sayın" diyor ve ekliyordu : Sayın Öcalan aldığı kellelerin bedelini ödüyor"
Necip Fazıl Kısakürek’i yakından tanıyan herkesin birleştiği ortak konu onun hızlı bir Atatürk düşmanı olmasıydı. Şeriatçılığı ve ABD’ye yakınlığı diğer özelliklerindendi. Necip Fazıl; 5816 sayılı Atatürk’ü koruma yasası uyarınca İstanbul Toplu Basın Mahkemelerince 8.7.1981 tarihli ve 1977-137 sayılı kararı ile Atatürk’e hakaretten mahkûm edilmiş, bu mahkûmiyet kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 17.2.1982 tarih 1982-13 esas ve 1982-786 sayılı kararı ile onanmıştı.
Seçimler öncesi gecekondu ve fakirlik edebiyatı yapan Emine Erdoğan, hükümet olmalarından sonra; Louis Vuitton, Gucci, Fendi, Furla, Fila, Celine, Prada gibi moda ve marka devlerine ait çanta ve gözlüklerinden asla vazgeçmiyordu.
Akp Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan mitinginde şunları söylüyor;
"Bize göre Demokrasi ancak bir araçtır.Türkiye 'nin 70 yıllık tarihi boşa harcanmış bir zaman dilimidir.Şu anda Türkiye de 27 etnik grup yaşamakta.Bunların varlığının tanınması gerekir."
Aynı ifadeyi başbakan Erdoğan da mitinginde söylüyordu.
Erdoğan da Hıristiyan Demokratlara katılmak, onlarla birlik olmak için hayaller kuruyordu. “İktidar için papaz elbisesi bile giyerim” diyen Erdoğan’ın, Partisini Avrupa Parlamentosu’nun Hıristiyan Demokrat Grubu’na (PPE) katmak istediği ve PPE’den yanıt beklediği ortaya çıkıyordu.
Nakşibendiliğin İsmail ağa ve İskenderpaşa kolları siyasetçilerin, yazar, fikir ve işadamları ile kamu görevlilerinin ikinci adresi durumundaydı. İsmailağa cemaatinin kuralları son derece ağırdı; sakal bırakmanız, cüppe, çarşaf ve şalvar giymeniz gerekirken, sarık takmayı ihmal etmemeniz de şartlar arasındaydı.
Tayyip kolay olanı seçti ve rotasını İskenderpaşa Dergâhı’na çevirdi. Zaten Erbakan ve arkadaşları da aynı cemaattandı. Vakit geçirmeden Mehmet Zahit Kotku’nun sohbetlerine katıldı. Ve tarikatlarla irtibatını hiç kesmedi.
İstanbul’da yapılan Habitat toplantılarında sunulan tarikatlar aleyhindeki raporlara tepkilerini dile getirerek şunları söyledi:
“Raporda, ülkemizde gerçek sivil toplum kuruluşları olan dini grup ve cemaatler, bölücü teşkilatlar olarak takdim edilmiştir. Oysa gerçek sivil toplum kuruluşları, dini tarikat ve cemaatlerdir. Dini tarikat ve cemaatlerdir...”
Erdoğan yıllar sonra bile babasından duydukları korkuyu şöyle anlatıyordu:
“Otoriteye saygılıydık. Yoksa bilirdik ki babam bunun faturasını çıkarır...”
Tayyip’in otorite karşısında boyun eğmeyi küçük yaşta öğrenmesi yükselmesinde de etkin oluyordu. Şirketin prensiplerine uyması, Erbakan’a biat etmesi ve her gördüğünde elini öpmesi ancak güç kendi eline geçince isyan etmesi bundandı. 10 Temmuz 2003 tarihli Star Gazetesi’nde yer alan Hikmetyar’ın dizinin diplerinde çekilen fotoğrafları da otorite karşısındaki boyun eğmesine kanıt oluyordu.
Ağustos 2004 yılında yaptığı Gürcistan gezisinde Gürcistan Devlet Başkanı’nın yanında; “Ben de Gürcüyüm. Ailemiz Batum’dan Rize’ye göç etmiş bir Gürcü Ailesi’dir” diyordu. Bu bağlamda Tayyip’in Gürcü olma ihtimali de kesinlik kazanıyordu. Kısacası; Tayyip Erdoğan Türk kökenli değildi. Zaten Türklük şuuru da taşımıyordu. Zorunlu olmadıkça Türk sözünü kullanmıyor, Türklüğü ve Türk milliyetçiliğini ayrımcılık olarak değerlendirdiğini çok kere vurguluyordu.