Müslüman Halk Hareketleri

Bekir Yakıştıran

Müslüman Halk Hareketleri Quotes

You can find Müslüman Halk Hareketleri quotes, Müslüman Halk Hareketleri book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Yavuz Selim devrinde patlak veren Şeyh Celal isyanı, Şah Kulu isyanına benzer niteliklere sahiptir. Bozok Türkmenlerinden olan Şeyh Celal'in Tokat'ın Bozok ilçesinde bir mağarada uzun süre i'tikafa çekilmiş olarak yaşadığı kaydedilir. Dirlik sahibi (yani tımarlı) Şeyh Celal'in, başına 20 bin kişi toplayıp mehdilik davasıyla isyan eden bir şii olduğu ileri sürülür. Yavuz Selim'in Mısır'da bulunduğu sırada patlak veren isyana, özellikle Yozgat çevresindeki Türkmenler katılırlar... Kızılırmak-Yeşilırmak arası bölgeler, asilerin ayaklanma alanı haline gelir. Bu arada I. Selim'e karşı isyan halinde olan Şehzade Murad'ın da Şeyh Celal kuvvetleriyle işbirliği yaptığını ve ayaklanmayı fiilen desteklediğini görüyoruz. Yavuz, onbinlerce taraftarı bulunan Şeyh Celal'in üzerine Rumeli Beylerbeyisi Ferhat Paşa ile ona yardımcı olarak da Dulkadir (Maraş) valisi Şehsüvaroğlu Ali Bey'i yolladı. Osmanlı kuvvetleri Celal'in taraftarlarını bozguna uğrattı ve Şeyh Celal de Erzincan yakınlarında yakalanıp katledildi, taraftarları dağıldı. Böylece Şeyh Celal katledilmiş ve isyanı bastırılmıştır. Ne var ki, bu isyandan sonra Şeyh Celal ismi, efsaneleşmiş ve eylemi de Anadolu insanı için adeta "milli bir mücadele" olarak kabul edilmiştir... Zira ileride etraflıca göreceğimiz Anadolu isyanlarına, onun adına izafeten "Celali isyanları" ismi verilmiştir.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
XVI. yüzyıldan başlayarak, Osmanlının; ekonomik ve toplumsal alanlarda uğradığı sarsıntısı ve sosyal hoşnutsuzlukların Celali isyanlarının patlak vermesinde etkili olduğu bilinmektedir. (...) 1576'da başlayıp, 1596-1610 yılları arasında bütün Anadolu'yu anarşiye boğan büyük ayaklanmalar; 1550'den beri oluşan olumsuz şartların tabii
Sayfa 189Kitabı okudu
İttihatçı kadro, sadece Kerek'te, Havran'da ve Arnavutluk'ta değil, Bağdat'ta da önceki olaylarda olduğu gibi bir hiç yere müslüman ahalinin kanını dökmekten çekinmemişlerdir. Yüzbaşı Selahattin'in "Anı"larında şunları okuyoruz: "İmparatorluğa 32 yıl bağlı kalmış Bağdat topraklarından çekilirken Araplar kapılara çıkmış: 'Allah sultanın askerlerine yardım etsin' diye dua ediyorlar ve ağlıyorlardı. 10-11 Mart 1917'de Bağdat'ı terkettik. Şehrin kuzey ucundaki Kazimiyye mahallesinden çıkarken korkunç bir manzara ile karşılaştık. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın-çocuk, erkek-ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. Meğer Bekir Sami Bey halkı toplamaya başlamış. Otomobili biraz ileri sürünce Bekir Sami Bey'i tümenin başında bulduk. Karabekir Bey, Bekir Sami'ye sordu: — Bu halkı ne yapacaksın? — Şimdi ne yapacağımı görürsünüz. Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim?... Bekir Sami 400 kişiden fazla olan Kazimiyye halkını kurşuna diziyor... Karabekir çok üzüldü."
Sayfa 500Kitabı okudu
Kaçan sekbanları takip eden Murat Paşa, pek çok kişiyi yakalıyor ve anında boyunlarını vurdurarak, açtırılan kuyulara cesedlerini dolduruyordu... Peçevili İbrahim Efendi, bu olayla ilgili şöyle diyor: “...Böylece her gün bir kuyu dolardı ve yeni bir kuyu daha kazılırdı. Sonunda Paşa'ya "Kuyucu Koca" lakabı verildi. Murat Paşa, yalnız Celali adını taşıyanları değil, onların komşularını bile öldürmekten çekinmedi." Hükümet askerleri, kesilmiş başları Kuyucu Murat Paşa'nın önüne yığdıkça, Murat Paşa, gelen askerlere rütbelerine göre hediyeler veriyordu. Böylece Murat Paşa'nın önünde kesilmiş başlar, dağ gibi yığılmıştı. (...) Gerçekten de, 9 Aralık 1606'da İstanbul'dan hareket ederek, müslüman halk hareketlerini kanla bastırmak hırsıyla Anadolu'ya geçen Kuyucu Murat Paşa, katliam yapmada; Cengiz ve torunu Hülagu'yu bile geride bırakmıştır, denilebilir... Kuyucu Murat Paşa, 3 yıl zarfında adeta Anadolu'yu kasıp kavurmuş ve bilindiği kadariyle bu süre içinde; 100.000 kişi katletmiştir. Ayrıca hükümet kuvvetleri de 50.000 kadar kayıp vermiştir. Devlet yanlısı tarihçi Naima'dan öğrendiğimize göre Kuyucu Murat Paşa, küçücük masum çocukları bile kendi eliyle kuyuya atmaktan çekinmemiştir. (...) Naima, Kuyucunun; bu masum çocuğun kanına, tebaasının nikahlı karılarını bile zorla almaktan çekinmeyen padişahların saltanatlarını korumak ve rüşvetçi ricalın menfaatlerini garanti altına almak için girdiğini bilmeli değil miydi?...
Sayfa 218Kitabı okudu
Musa Çelebi ile Mehmet Çelebi arasındaki mücadelenin niteliği de; Şeyh Bedreddin isyanına ışık tutar mahiyettedir. Zira Musa Çelebinin mücadelesinin niteliği; taht kavgasından çok toplumsal bir çehreye haiz olduğu kolayca görülür... Musa'nın izlediği tutum ve siyasetle; onun Bizans İmparatorluğu ile nüfuzlu beylere karşı sert davrandığı
Reklam
Mehmet Ali Paşa'nın, II. Mahmud'a karşı neden isyana kalkıştığını burada zikretmekte yarar görüyoruz. Çünkü, genellikle M. Ali isyanı ile ilgili temada; cahil, ihtiraslı ve hatta Osmanlı tahtına göz koymuş olan bir valinin ihanetinden söz edilir. Padişah II. Mahmud ise; adeta masum pozisyonunda gösterilir. Halbuki göreceğimiz gibi,
Sayfa 355Kitabı okudu
Abdülhamid'in, 8 milyon üzerinde bir servete sahip olması ve parasını yurt dışındaki bankalara yatırması, daha o zaman Müslüman çevrelerce eleştiri konusu olmuştur. Abdülhamid, tapu ile kendi adına tescil ettirdiği emlaktan yıllık 500.000 lira gelir alıyor, ayrıca mülkiyetindeki topraklardan vergi alınmadığı için devlet hazinesi büyük zararlara uğruyordu. Halbuki o sırada halkın durumu hiç de iç açıcı değildi. Örneğin, devlet memurları altı ayda bir, o da bin bir zorlukla maaş alabiliyorlardı. (...) Abdülhamid'in kölelik müessesesini savunur bir pozisyon içine girmesi(ni) (...) mazur göstermek de mümkün değildir.
Sayfa 492Kitabı okudu
Özellikle XVI. asırdan itibaren Osmanlı toplumunda rüşvet o derece yaygınlaşmıştır ki, Mustafa Nuri Paşa: "Rüşvet türlerini saymak imkansızdır" diyor ve şöyle devam ediyor: "Padişahlar bile rüşvet alır oldular. Kastamonu hükümdarı olan İsfendiyaroğulları soyundan olup padişahla dostluk kurmuş bulunan ünlü Şemsi Paşa bir gün yalısına gayet neşeli olarak gelip, nedeni sorulduğunda, "Bugün Sultan Murad'a (III. Murat) büyücek bir rüşvet kabul ettirdim. Artık bundan sonra bu tat Osmanlı sultanlarının damağında kalır ve bu da devlet düzeninin bozulmasına yol açar. Böylece ben de cetlerimin öcünü almış olurum" dediğini, Gelibolulu Ali Efendi 'Künh-ül Ahbar' adlı tarihinde yazılmıştır.
Sayfa 144Kitabı okudu
II. Mehmet'e kadar, Osmanlı devletinde, şii-sünni ayrılığının toplumsal çatışmalara yol açtığı ileri sürülemez. Özellikle II. Bayezit döneminden itibaren, şiiler hakkında fetvaların çıkarılması ve şii kökenli isyanların baş göstermesi, daha çok Safevi devletinin kuruluşundan sonra başlayacaktır... Osmanlı ve Safevilerin birbirleriyle olan rekabet ve çekişmelerinde halkın inançları istismar edilmiştir, denilebilir. Gerçekte Osmanlı ve Safeviler mezhepleri kalkan yaparak hakimiyet sağlama uğruna savaşmışlardır. Bu çatışmalar, saltanat ve hakimiyetin tek elde toplanması amacına yöneliktir. Ne yazık ki, her iki devlet de, çatışmalara dini renk vermeye çalışmışlar ve sanki çatışmaların nedeni İslam'ı savunmakmış gibi propagandaya girişmişlerdir.
Sayfa 103Kitabı okudu
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.