Nakşibendilik

Hamid Algar

Nakşibendilik Gönderileri

Nakşibendilik kitaplarını, Nakşibendilik sözleri ve alıntılarını, Nakşibendilik yazarlarını, Nakşibendilik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nakşibendî tarîkatının Hâlidî kolunun kimliğiyle ilgili olarak bunun kadar önemli diğer bir husus da, bu kolun politik konumudur: Müslümanların birliği ve kuvvetinin odak noktası olarak Osmanlı Devleti’ne belirgin bir bağlılık ve Avrupa’nın emperyalist güçlerine karşı buna eşik eden bir düşmanlık. Dağıstan’dan Sumatra’ya kadar Hâlidiyye’nin gittiği hemen her yerde, mensupları militan tutum ve davranışlarıyla göze çarpmışlardır.
Sayfa 575Kitabı okudu
Hindistan’a mutlaka peygamberler gönderilmiş olduğuna inanan Sirhindî, bazı yerlerde nübüvvet nûrunun bir zamanlar meşaleler gibi parladığının hâlâ fark edilmekte olduğunu söyler. Ona göre bu peygamberlerden bir kısmının hiç ümmeti yoktu; diğerlerinin ise mütevazı sayıda takipçileri olmakla birlikte hiçbiri bir ümmet oluşturmak için gerekli asgarî sayı olan dörde ulaşamamıştır. Bununla beraber Hindistan’da küfrün önde gelenlerinin sahip olduğu ilâhî öz ve onun aşkınlığı hakkında her ne bilgi varsa, aslında nübüvvet nurlarının kaynağından beslenmiştir: çünkü “bu lanetlilerin topla ve kör akılları” böyle bir ilme ulaşmaktan âcizdir.
Sayfa 551Kitabı okudu
Reklam
Genellikle tasavvuf literatüründe tarîkat şeriatın özü veya şeriatın bir derece ötesindeki mertebe olarak görülmüştür. Bu görüş her iki durumda da tarîkatın şeriata üstünlüğünü iddia eder. Sirhindî ise tarîkatı şeriatın bir hizmetçisi haline dönüştürür. Şeriatın üç kısmı vardır: İlim, amel ve ihlâs. Bu üçü kâmilen bir arada bulunmadıkça şeriat tam manasıyla tatbik edilemez. Sûfîleri toplumdaki diğer insanlardan ayıran tarîkat, şeriatın bir hizmetçisi olup görevi ihlâsı kemâle erdirmektir. Tarîkata intisâb etmekten maksat yalnızca şeriatı mükemmel bir şekilde yaşamaktır; yoksa şeriata ilâveten yeni şeyler ortaya koymak değildir. Bu tür ifadeleri değerlendirirken onun sadece İslâm’ın hukukî esaslarını değil vahiy yoluyla gelen dinin tamamını kastettiğini unutmamak gerekir.
Sayfa 550Kitabı okudu
Kaçınılmaz bir vakıadır ki, Cumhuriyet döneminde Nakşibendîlerin kaleminden İslâmî ilimlere önemli katkısı olan bir eser çıkmadı. Doğal olarak, Nakşibendîler bir parçasını oluşturdukları Türk Müslüman toplumunun kaderini paylaştılar; Kemalizm Türkiye’de İslâmî öğrenimi öldüremezdi, fakat kesinlikle onu felce uğrattığı anlaşılıyor.
Sayfa 447Kitabı okudu
Hâlidî Nakşibendîlerin cumhuriyet dönemindeki baskılara diğer herhangi bir tarîkattan daha başarılı bir şekilde tahammül edebildiklerinde hiçbir şüphe yoktur. Kadirîler, Halvetîler, Rifâîler ve Mevlevîler de var olmaya devam etti; fakat çok daha az sayılarda. Nakşibendîlerin daha çok ehemmiyet sahibi olduğuna kesin bir gösterge de, onların Cumhuriyet döneminde gösterilen tasavvuf karşıtı zulümlerde asıl yükü taşımış olmalarıdır. Basında sık sık, belirli bir yerde Nakşibendîlere ibadetlerini yaparken baskın yapılıp sanki tehlikeli bir terörist grubuymuş gibi tutuklandıkları haberleri verilir.
Sayfa 445Kitabı okudu
Nakşibendiyye’nin ve genel olarak İslâm’a bağlılık ve inancın varlığını sürdürmesi olgusu, birçok batılı araştırma bunun öyle olduğunu ortaya koyuyorsa da, şaşırtıcı değildir. Türklerin İslâm’a bin yıllık bağlılıkları, elli yıllık vasat ve elitist hükümet tarafından unutturulamazdı; Türklerin geleneksel hayatında en önemli unsuru teşkil eden sûfî tarîkatları, yasaklı oluşlarına göğüs gerip zorunlu olarak yaşamaya devam edeceklerdi. Bu devam ediş; bir ‘kimlik bunalımı’nın veya ‘modernizasyonun karmaşıklıkları’na naif ve basit ruhlu kişilerin reaksiyonunun bir sonucu olarak tasavvur edilemez. (Gerçekte, sadece küçük bir polemik mübalağa ile şu savunulabilir: Türkiye’de kültürün laikleştirilmesi esas olarak kültürün vulgarizasyonudur; bu sebeple İslâm’a, özellikle de sûfî tarikatlara bağlılık, çağdaş Türk kültüründe bulunmayan bir zenginlik ve farklılık unsuru sağlamaktadır.) Muayyen sosyo-ekonomik gelişmelerin ikincil bir neticesi olarak da düşünülemez: Sûfî tarîkatları şehirlerde, kasabalarda ve köylerde mevcut olup bu tarîkatların mensupları hem zengin, hem fakir, hem tahsilli, hem de okumamış kesimlere ait olabilmekte ve böylelikle de yüksek derecede parçalanmış bir toplumda birleştirici bir rol ifa etmektedirler. (Farklı sosyal tabakalara mensubiyet olgusuna bazı Nakşibendî gruplarında farkına varılabilir; ancak bir bütün olarak tarikattaki mutlak mensubiyet silsilesi karşısında sınıf analizi teşebbüsleri zorunlu olarak başarısızlıkla sonuçlanacaktır.)
Sayfa 444Kitabı okudu
Reklam
41 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.