”Lüzumsuz bulduğu için artık konuşmuyordu.”
Zola’nın okuduğum üçüncü kitabı. Meyhane ve Nana’dan sonra, daha kısa ama yine çok manalı bir yazım. 19. yüzyılda insanların toplumun farklı kesimlerinde nasıl yaşadıklarına ve öldüklerine dair basit hikayeler kaleme almış. Gerçekle yüz yüze gelindiğinde ölümün en melankolik yanı, terk edilenlerin üzüntüsü oluyor doğrusu. Tabi yas durumları insanların vicdan, merhamet ve karakterlerine göre değişiyor.
Hikayeler, farklı sosyal sınıflardan insanların ölümü ve sevdiklerinin bu konudaki hislerini anlatıyor. Kiminin acısını veya panik halini, kiminin tabiatının çirkinliğini ve büyüklüğünü anlatırken, kimininse yalan ve içten gözyaşlarını anlatıyor. Zola, bir dramanın ötesinde, her şeyi olduğu gibi basit ve aşırı olağan aktarmış. Esaslı, kararında, keyifli bir klasik.
“İçlerinde, cimriliği ve parası çalınacak korkusuyla, ölmüş anneleri uyanmıştı. Para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. Tabutların üzerinde insanlar dövüşür.”