Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938

Ne Mutlu Türküm Diyebilene

Ahmet Yıldız

Ne Mutlu Türküm Diyebilene Quotes

You can find Ne Mutlu Türküm Diyebilene quotes, Ne Mutlu Türküm Diyebilene book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Ulusçuluk hem emperyalist hem de antiemperyalist söylemlerin bir parçasıdır. Hem kurtuluş ve bağımsızlık, hem de baskı amaçlı hareketlerle ilişkili olabilmektedir.
Sayfa 30 - İletişim yayınları
Amaçlanan ulusal kimliğin teşekkülüne kadar, dinin araçsallaştırılarak kullanılmasında, Kemalist Batıcılar bir sakınca görmemekteydi. Dini kriterin asıl alınmasından dolayı, Grek alfabesiyle Türkçe yazan, dualarını Türkçe yapan Karaman ve Pontus'taki Ortodoks nüfus, Ortodoks Yunan kategorisine dahil edilmiş ve protestolarına rağmen zorunlu mübadeleye tabi tutulmuşlardır.
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Bu kullanımın açık bir örneği, Kemalist dönemin en uzun süreli Başbakanı lsmet lnönü'nün şu sözlerinde görülebilir: "Biz açıkça milliyetçiyiz .... ve milliyetçilik bizim yegane birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların (etnik toplulukların) hiçbir nüfuzu yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemehal Türk yapmaktır. Türkleri ve Türklüğe muhalefet edecek anasın kesip atacağız. Ülkeye hizmet edeceklerde her şeyin üstünde aradığımız Türk olmalarıdır." Bu konuşmanın Şeyh Said isyanı akabinde, Türk Ocakları lkinci Kurultayı'nda yapıldığı göz önüne alındığında, hedeflenen gayri Türk etnik referansın Kürtler olduğu anlaşılmakta­dır. Bu yüzden, Türk ulusal kimliğinin yalnızca hukuki-siyasi bir çerçeveye oturduğu, dolayısıyla milliyet kriteri olarak vatandaşlık ve cumhuriyete sadakatin esas alındığı tezi hem eksik hem de yanlıştır; çünkü, vatandaşlık/milliyet ayınını bir tarafa, Türk ulusal kimliğinin, Türklüğü ortak Türk soyuna ya da "kana" ve Türk etnikliği temelinde tanımlanmış kültür ve hayat tarzına bağlılığa irca eden etnik-soya dayalı (genealogical) sınırları, günümüz Kemalistleri tarafından "saf iyi" ve "tek doğru" olarak algılanan Kemalist ideolojik bağlanmaya, bugünden düne baktıklarında, yakıştırmak istemedikleri bir vakıadır. Hemen bütün ulusal kimliklerin değişik oranlarda, asli ya da tali düzeyde barındırdığı bu iki boyutun Kemalist ulusçulukta teke indirgendiği tezi pozitif değil normatif-ideolojik bir tezdir ve olgusal dayanaktan yoksundur
Sayfa 155Kitabı okudu
Türk ulusal kimliğinin inşası
Birinci dönemi oluşturan Milli Mücadele (1919-1923) yıllarında Türk ulusal kimliği, baskın bir dinî karaktere sahip olmuş, milliyet Müslümanlıkla tanımlanmış, reelpolitiğin bir yansıması olarak, resmî politik söylem etnik çoğulculuğu veri olarak almıştır. 1924-1929 döneminde dinî tanımdan radikal bir kopuş gerçekleştirilmiş, çoğulcu söylem terk edilmiş, Türk ulusal kimliğinin Cumhuriyetçi karakteri temel tanımlayıcı olmuştur. Dinin hem siyasî hem de sosyal görünürlüğünün yok edilerek yalnızca "vicdanlarda ve mabetlerde" yaşanmasını öngören militan bir sekülarizm, Cumhuriyetçi tanıma asıl rengini vermiştir. Bu tanımın şiarını, "dilde, kültürde ve ülküde birlik" oluşturmuştur. Hukukî-siyasî bir mahiyet arz eden Cumhuriyetçi tanımın politik muhtevası, hukukî muhtevasına kıyasla çok daha belirleyici bir öneme sahip olmuştur. Bu tanıma göre, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve Türkçe konuşan, Türk kültürüyle yetişmiş ve Cumhuriyet ülküsüne sadık herkes, Türk olarak kabul edilmekteydi. Türk ulusal kimliğinin Kemalist inşa sürecinde üçüncü safhayı (1929-1938), ulusal topluluğu etniklik ekseninde tanımlayan ve ortak köken duygusunu temel alan irkî soya dayalı motiflerin, Cumhuriyetçi tanıma eklemlenmesi çabaları oluşturmuştur. Bunun sembolik düzeydeki yansıması, "dilde, ekinde (kültür), kanda birlik'in yeni ulusal şiarı oluşturmasıdır. Cumhuriyet ülküsünün cezbedici bir ideal olarak zayıflığı, ortak köken duygusunu ortak payda olarak alan, mitik ve sözde-bilimsel irkî/soya dayalı ulusal süreklilik tezinin Türk ulusal kimliği içinde yapısal bir değer kazanmasına yol açmıştır.
Sayfa 16 - İletişim yayınları
Son tahlilde, Mustafa Kemal Paşa'nın aşağıdaki sözleri Türk ulusal kimliğinin cumhuriyetçi tanımının siyasi-hukuki veçhelerinin özlü ifadesidir: "Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsiyle meşbu olursa o camiaya istinat eden cumhuriyet de kuvvetli olur."
Sayfa 154Kitabı okudu
1876 Anayasası'nın 19. maddesine göre, devlet memuriyetine girişte dini bağlanma değil, liyakat esas alınacaktı: "Devlet memuriyetinde umum teba ehliyet ve kabiliyetlerine göre münasip olan memuriyetlere kabul olunurlar."
Reklam
Mahmut Esat Bozkurt
1930 Ağrı isyanı akabinde ve 1931 seçimlerinden önce, kendi seçim bölgesi içinde yer alan Ödemiş'te seçmenlerine hitap ederken, CHF üyesi olmasının gerekçesini şöyle açıklar: "Çünkü bu fırka bugüne kadar yaptıkları ile esasen efendi olan Türk milletine mevkiini iade etti. Benim fikrim, kanaatim şudur ki, dost da düşman da dinlesin ki, bu memleketin efendisi Türktür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır."
Sayfa 210Kitabı okudu
Batı tarihçiliğinin Türkleri "sarı ırk" kapsamında değerlendirip Avrupa dışı kategoride ele alan yaklaşımına karşı, "bila kayd ü şart" Avrupalı kimliğini benimsemek için, Atatürk'ün himaye ve yol göstericiliğindeki Kemalist tarihçiler, tarih tezi aracılığıyla ırki temaları araçsallaştırmıştır. Böylece, yeryüzünün en eski medeniyetini oluşturan brakisefal Türk ırkının göçler yoluyla Mısır, Anadolu ve Ege (Yunan dahil) medeniyetlerinin kurucusu, "doğuştan Avrupalı" bir ırk olduğu fikri ortaya çıkmıştır. Bu "defansif lrkçılığın sistematik bir ırkçılıktan çok, "medeni" Batı dünyası karşısında hissedilen onulmaz bir "aşağılık" kompleksinin motive ettiği medeniyetçilik refleksiyle ilişkili olmakla birlikte, bu durum, ırkı ulusal kimliğin asli unsurlarından biri haline getirmiş ve etnisist politikaların meşruiyet gerekçesini oluşturmuştur.
Sayfa 182Kitabı okudu
Kemalistlerin ev ödevi, "Türkler yapamaz" şeklindeki ırkçı önyargıyı yıkmak ve "mutlu Türk"ü inşa etmekti: bulunan şiar bugün tüm mutlu Türkler"in dilinde bir duadır: "Ne mutlu Türküm diyene!"
Sayfa 114Kitabı okudu
"Biz" ve "onlar" arasına sistematik ayırımların getirilmesi etnikliğin asli bir özelliğidir. Biz ve onlar ayırımı olmaksızın etniklik var olamaz; çünkü, etniklik, üyelerinin bir diğerini kültürel açıdan farklı ve seçkin gördüğü belirlenmiş kategoriler arasında kurumsallaşmış bir ilişkiyi varsayar.
Reklam
Bozkurt'a göre, Kemalist doktrin, bütün doktrinlerin en "iyi" taralfları iktibas edilerek oluşturulmuş, eklektik bir doktrindir. Bu doktrinin çekim merkezi Nasyonal Sosyalizmdir. Kemalist doktrin donmuş, statik bir doktrin değildir.
Sayfa 209Kitabı okudu
Kemalist ulusçuluk, esas itibariyle ırkçı değil, etnisisttir; etno-seküler açıdan farklı kalmakta ısrar edenlere karşı açıkça ayırımcıdır. Ulusun etni (etnik topluluk) ekseninde tanımlan­ması, Kemalist ulusçuluğun etnisist kavranışına temel oluştur­maktadır. Kemalist ulusçuluk ulusal topluluğu, etnik topluluk (Türklük) temelinde tanımlayarak, etnik farklılıkları tanımayı reddetmiş, yok saymayı tercih etmiştir. Ulusal kimliğin meşru­iyet zeminini, etno-kültürel farklılıklar ve bunlara dayalı taleplerden bağımsız olarak inşa etmeye çalışmıştır. Bu yüzden, Kemalist ulusal bütünleşme sürecinin muharrik gücünü asimilasyon, tehcir, vs. gibi etnik yönetim stratejileri oluşturmuş­tur. Kemalist ulus inşa pratiği, Türklük temelinde ulusal türdeşliği sağlamaya yönelen devasa bir siyasi mühendislik projesinin yansımasıdır.
Türkler ve İslâm
Türklerin Müslüman olmaları radikal dönüşümler getirdi. Bütün cemaati tahayyül alt üst oldu. Sosyal hayatın hemen her safhası değişim yaşarken şahsi kimlikler bütünüyle dini-cemaati bir nitelik kazandı. Türk etnik kimliğinin İslamla kaynaşmasının yoğunluk derecesinin, Müslüman Araplar dahil, başka bir benzeri yoktur. İslam öncesi gelenek ve efsaneler köylüler ve aşiret mensupları arasında korunsa bile, 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı saray kültürü, yeni edinilen gaza idealine ve emperyal vizyona uygun olarak İslam öncesi etnik hatıralardan hemen tamamıyla arındırılmıştır. İstanbul'un fethinden önce Osmanlı Devleti bir imparatorluk değil, esas olarak bir "etnik Türk varlığıydı". Fetihten sonra, dini çeşitliliğin "millet" sistemiyle kurumlaştırılması etnik Türk kimliğinden emperyal devlete geçişi de beraberinde getirdi. Gaza idealini vaz eden İslami bağlanmanın etkisiyle etnik Türklük sönmeye yüz tuttu ve yerini bütünüyle dini tahassüse bıraktı. Osmanlı Devleti, Türk etnik kimliğinin esası­nı oluşturan naif soya dayalılığı boy-üstü bir kimliğe dönüştürürken, pek zorlanmamıştır.
Osmanlıcılık politikası hedeflerine ulaşamadı. Hıristiyan tebaa, bunu bir Truva atı olarak algıladı ve etnik ulusçuluğun etkisi altında vatandaşlık yerine ayrılığı tercih etti.
... bütün gruplar endogamiyi önemser ve "yabancı"larla evliliği en azından tercihe şayan bulmaz.
217 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.