Fakat milliyetçi ideolojinin kurallarına göre yazılan bir tarihsel anlatı, bireylerin ya da grupların nasıl olup da belirli öğretileri kabullendiklerini da bunlara nasıl uyum sağladıklarını veya reddettiklerini ya incelemekte yetersiz kalacaktır. Şerif Mardin'in gözlemlediği gibi, bu tarihyazımı "tahakkümün, iktidarın ve zorun sınırlarını" baştan verili kabul eder ve "tahakküm altındakilerin olanakları" gibi çok önemli bir sorunu göz ardı eder. Bu yaklaşım, "simgeler, anılar, mitler ve geleneklerin nesilden nesle aktarılan birikimlerine" dayanarak milliyetçi bakış açısını yeniden biçimlendirme ve değiştirme kapasitesine sahip birçok unsurun bir insan grubundaki mevcudiyetini kabul etmek yerine, aşırı basitleştirilmiş bir millî kimlik oluşumundan yararlanır ve cahillik, geri kalmışlık, mukavemet ve gericilik gibi yergi dolu ve belirgin bir anlamı olmayan terimleri kullanarak elitlerin bakış açılarını düzeltme girişimlerine izin vermez. Buna karşılık İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'de ortaya çıkan yerel basılı medya, insanlara Kemalizmin özgün millet fikrini yeniden şekillendirme fırsatı vererek, halk arasında bir millî kimliğin -Müslüman millî kimliğinin ilk defa oluşmasına yol açmıştır.