“Öleceğim. Ama inleyerek mi ölmeliyim? Hapsedileceğim. Ağlamalı mıyım? Sürgün edileceğim. O halde kim beni yüzümde gülümsemeyle gitmekten, yüreklilikle ve huzurla gitmekten alıkoyabilir? “Sırrını söyle.” Söylemeyi reddediyorum... “Seni zincirleyeceğim ama...” Ne diyorsun dostum? Beni zincirlemek mi? Şu beden parçasını demek istiyorsun...”
“Doğum âdetleri hakkında okurken, eski Meksika’da yaşayan Aztek’lerin bir uygulaması beni çok etkiledi. Doğumda ölen Aztekli kadın, tam bir savaş kahramanı gibi askeri törenle gömülür, ailesine emekli aylığı bağlanırmış. Aztekler doğumu “kadının savaşı” olarak görmekteydi ki, birçok kez tanık olan biri olarak buna katılıyorum. Doğum, bir kadının çocuğu, kendisi ve neslinin birlikte ölüm kalım savaşını temsil eder. Aztekler, insan kurban eder, insan kafasıyla futbol oynarlardı, fakat kadınlara gösterdikleri saygı, daha “aydınlık” bir çağda yaşayan bizlere model olmalıdır.”
"İnsan beyninin o engin beygir gücü, yalnızca acı çekmekten fazlasını yaşamamıza neden olur. Acıyı süsler, büyütürüz. İçinde debelenir, yaşamlarımızı ele geçirmesine izin veririz."