1800'lü yıllarda yaşamış olan William Morris'in ütopyası, kendi zamanından çok uzak bir zamanda geçiyor. Ona uzak fakat bize yakın. İngiltere'nin o zamanki şartlarından pek de hoşnut olmayan Morris, bir gece yatağına uzanır ve zamanın çetin şartlarının üzerine çöken yorgunluğuyla, görmek, yaşamak ve katlanmak zorunda olduğu bu çirkinlikten duyduğu rahatsızlıkla uykuya dalar. Tahmin edileceği üzere bambaşka bir zamanda uyanır. Daha sonra öğreneceği üzere neredeyse iki asır atlayarak 2003 yılına ulaşmıştır.
Elbette bizim yaşayıp deneyimlediğimiz 2000'ler Morris'in ütopyasından çok uzakta. Gerçeğin de Morris'in düşlediği gibi olmasını, en azından ona biraz daha yakın olmasını dilerdim doğrusu. Cinsiyetçilik, faşizm, kölelik, eşitsizlik, kapitalizm ve bunlar gibi aklınıza gelen diğer tüm kelimeler ortadan kalkmıştır; insanların dilediğince yaşadığı, herkesin sevdiği işi isteyerek yaptığı, mülk kavramının ortadan kalktığı, işbirliği esasına dayalı bir yaşam tarzının olduğu, herkesin 'birey ve toplum' için neyin doğru neyin yanlış olacağının ayırdına varabildiği, tarihteki olaylardan ders çıkararak geride bıraktıkları tüm bu çirkinliklerin yeni ve huzurlu dünyalarına sıçramasına izin vermedikleri bir zamanda geçiyor.
Sanırım ütopyalar gerçekleşmesi imkansız rüyalar, distopyalar ise gerçekleşmesini önleyemediğimiz kabuslar olmaya devam edecek, geçmişte böyle oldu, şimdi'de böyle ve inanıyorum ki gelecekte de böyle olacak.