Burası çok soğuk. Ama yavaş yavaş ısınıyorum. Hayat buluyorum. Buradakilerin dediğine göre cemreyi bekliyormuşum. Nevruz geldiğinde, ben de otlar, çiçekler, ağaçlar gibi yeniden doğacakmışım. Bu benim hayatım olacakmış. Bunu böyle bil, dedi yaşlı kadın.
Gökyüzündeki bir yıldıza baktım. Bana "Merhaba" demedi. Bana göz kırpmadı. Korktum ve kaçmak istedim, ama yapamadım. Çünkü dizlerim kara yapışmıştı, çekip çıkaramıyordum. Çıkaramıyordum. Korktum ve ağlamaya başladım. Kimse duymadı ağlamamı. Kimse duymadı sesimi. Kimse duymadı inildememi. Kimse duymadı beni. Kimse koşmadı imdadıma.
En uzak yer, derdi anacığım varamadığın, varamayacağın yer değildir. En uzak yer, derdi zavallı anacığım, senin ardında bıraktığın, bir daha dönmeyeceğin, dönsen de bulamayacağın yerdir.
En uzak yer varamadığın, varamayacağın yer değildir. En uzak yer, senin ardında bıraktığın, bir daha dönmeyeceğin, dönsen de bulamayacağın yerdir.
Ferit Edgü ~ Nijinski Öyküleri
Buraya neden geldiğimi bilmiyorum. Onlar da bilmiyor. Benim nerden geldiğimi değil, kendilerinin nerden geldiğini. Zaten, ben onlarla aynı dili de konuşmuyorum. Zaten, onlar da, kendi aralarında aynı dili konuşmuyor, Böylece, (garip aile!) bir arada yaşayıp gidiyoruz işte.