Hayatlarımı soyunuyorum ruhumdan, geriye hikâye kalmıyor. Hikâyelerimi soyunuyorum hayattan, geriye ruhum kalmıyor.
Hikâyeyle de hayatla da mücadelem var, anlıyorum. İkisinin arasında bir yer yok mu?
Ne çok sıkıntı çektik ömrümüz ilerledikçe. Üstelik ölümlüydük.
Onca güzeldik, onca güzelliğin nereye gittiğini düşünüp acı çekiyorduk. Kuşkusuz bir daha dönmemek için gittiklerinden olacak bunca güzeldiler. Dahası bir zamanlar olduğumuz 'ben' de onlarla beraber gittiği için.
Baş döndürücü bir hız içinde sürüklenerek biteviye çirkinleşiyor, biteviye olmamız gerekenden başka bir şeye dönüşüyorduk. Yok oluyorduk. Ya onca güzelliğimize ne oluyordu? Yoksa onca güzelliğimiz de sadece bir aldatmacadan mı ibaretti?
Aynamızı yitirmiş olmakla, yitirdiğimizin bir ayna bile olmamış olduğunu anlamak arasındaki fark; sevgiliyi değil ama aşkı yitirmiş olmakla açıklanamayacak bir bilmeceydi.
Acıdan başka nasibim ne? Neden geceler boyu, neden günler, haftalar, aylar, yıllar ve evet evet asırlar boyu, bu gri ürpertinin hem içinde hem de dışında yaşıyorum? Sabrını sonuna kadar zorlama. Bırak kendi halime beni. Neden duvarlar hem bende ve hem bende değil? Neden ben onların hem içinde ve hem de dışındayım? Neden hem bugünde ve hem de dündeyim? Gerçekten hem de dünde miyim? Neden seni işte şu ilk görüşte tanıyor ve neden hem de kimliğini araştırıyorum? Neden benim kimliğim seninkini bulmama bağlı?