Bu kitabı okuduğum esnada ve okuduktan sonra iki farklı yorumda bulundum.
Okuduğum esnadaki yorumum şöyle:
Bu dünyaya geliş gayesini arayan Nur'un aşka rastgelmesini anlatıyor.Usta bu kitabına bu kez alışılmıştan az hüzün katmış,hüznü kıt olmuş gibi geldi bana. Kitabın satır aralarında dünyadaki mülteci sorunlarına, tasavvufi ve islami konulara değiniliyor, modern mimari eleştiriliyor. Kurguda bazı meselelere değinebilmek adına basit tesadüflere yer verilmiş ve bunlar olay örgüsünün içinde çok sırıtıyor.
Kitabı bitirdikten sonraki yorumum da şöyle oldu:
Nur'un nur olmasıyla insan farklı bir dünyaya, farklı bir aleme kapı aralayası geliyor ve Mustafa Kutlu'nun kitaplarında alıştığı ve özlediği hüznü iliklerinde hissediyor. Böyle bitmemeliydi diyor insan. Dünyalık aşka erememiş olan Nur'un ilahi aşka ermesi tek teselli oluyor okura. Kitapta Sinan ismi insanın içinde biriken uktelerin boğazda düğümleniş biçimine dönüşüyor. Ve insan her kitapta aşkı içinde ukte kalmış kahramanları okudukça; "Mustafa Kutlu'nun acaba içinde ukte kalmış bir aşk mı var?" diye sormadan edemiyor. Böyle derinden hissedilen karakterler oluşturabilmenin zemininde bir yaşanmışlığın olduğu kanaatindeyim.
Kitap yine Yeşilçam tadında, zengin kız fakir oğlan, maddi zenginliğin içinde manevi arayışlara giren, cömert yardımsever Nur, ona utangaçlığından açılamayan Sinan... Nur'u hidayete eriştiren bahaneler ve kişiler silsilesi... Hidayete yürüyen birinin temas ettiği hayatlara kattığı güzellik... Ve sonunda Nur'un nur oluşu, bir bedenin ışığa dönüşmesi...
Nurun ala nur bir hikaye, okunulası...