Kim olduğumuz ve hayatımızın nasıl gelişeceğine ilişkin en erken görüntüler daha anne karnındayken oluşmaya başlar. Hamilelik sırasında annemizin duyguları bizim dünyamıza işler.
Bir ebeyni uzaklaştırmak, itmek, kendimizin bir parçasını itmekle çok benzerdir. Kendimizi ebeveynlerimizden uzaklaştırdığımızda, onlarda olumsuz olarak nitelendirdiğimiz özellikler, bilinç dışı bir şekilde kendimizde ifade bulur.
"Hayatta hiçbir şey yolunda gitmiyor" ya da "Ne denersem deneyeyim başarısız olacağım" ya da "Zayıf bir bağışıklık sistemim var" gibi içsel etiketler hayatımızı nasıl yaşadığımızı etkileyerek yeni deneyimleri algılama biçimimizi ve nasıl iyileştiğimize tesir eder. İçinizde bulunan "Çocukluğum zordu." imgesinin vücudunuzu nasıl etkilediğini hayal edin. Ya da "Annem çok acımasızdı" veya "Babam duygusal olarak çok suistimal ederdi." Her ne kadar bu imgelerde önemli ölçüde gerçeklik payı olsa da hikayenin tamamını yansıtmayabilir. Çocukluğunuzun her günü mü zordu? Babanız hiç nazik olmadı mı? Anneniz hiç ilgilenmedi mi?... Çoğumuz yalnızca bizi tekrar canımızın yanmasını önlemek için tasarlanan, savunmamızı destekleyen anılara, evrim biyologlarının doğuştan gelen "negatif eğilim" adını verdikleri anılara tutunuruz. Hatırlayamadığımız anılar olabilir mi? Daha da önemlisi, şu soruyu sordunuz mu: Annemin zarar veren yönünün ardında ne var? Babamın hayal kırıklığının sebebi neydi?