Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kudüs’ün Fethinin Mimarı

Nureddin Mahmud Zengi

Abdulkadir Turan

Nureddin Mahmud Zengi Sözleri ve Alıntıları

Nureddin Mahmud Zengi sözleri ve alıntılarını, Nureddin Mahmud Zengi kitap alıntılarını, Nureddin Mahmud Zengi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çevgân oyununu oynamayı bile Allah yolunda cihad için yapmış..
İbnü'l-Esîr, onun biniciliği hakkında "Çok kişiden duydum, ondan daha iyi ata binen birini görmediklerini söylediler. O adeta at sırtında yaratılmıştı, ne sarsılır ne kayardı" kaydını düşmüştür. Aynı tarihçi, çevgân oyunundaki yeteneği için de "O kürre (çevgân topu) ile en güzel oynayan ve ona en çok hâkim olan kişiydi. Başının üzerinde çevgânı görünmezdi. Kimi zaman topa vurur ve atını sürer, eliyle havada topa yönelir ve meydanın sonuna ulaşacak şekilde ona vururdu. Elinde çevgân görülmezdi. Çevgânı kabanının külahında oyuna hazır olsun diye bulunurdu." sözlerini kayda geçirmiştir." "Sen, boş zaman geçsin ve eğlence olsun diye dini bir fayda söz konusu olmadan oyun oynuyorsun, atlara eziyet ediyorsun" sözleriyle kendisini çevgan konusunda eleştiren birine Nureddin bizzat el yazısıyla cevap vermiş, ona gönderdiği mektupta "Vallahi ben, eğlence olsun, boş zaman geçsin diye kürre ile oynamıyorum. Biz, uç bölgede yaşıyoruz. Düşmanın en yakın olduğu yer bizim yerimizdir. Biz oturduğumuz an savaşa çağrı vuku bulduğunda atlarımıza binip o sese cevap vermek durumundayız. Bizim için savaşın gecesi gündüzü, yazı kışı ve kuşkusuz asker için rahatlık dönemi yoktur. Biz atlarımızı idmansız bıraktığımızda ani savaş çağrısına cevap vermek için yürüme hâlleri olmuyor, atlarımız hücum ve uzaklaşma için hız kabiliyetini kaybediyor. Biz, bu oyunla onları hızları ve savaşta binicilerine itaatları konusunda idmanlı tutuyoruz. Vallahi, top oynamaktan maksadımız budur." cevabını vermişti.
Sayfa 314Kitabı okudu
"İslam öncesindeki ve zamanımıza kadar İslâm Devri'ndeki meliklerin geçmişlerini okumuş biri olarak dört büyük halifeden ve Ömer b. Abdülaziz'den beri âdil melik Nureddin'den daha ahlaklısına rastlamış değilim." diyen İbnü'l-Esîr de, onun kendi malıyla geçinen, devletin malına el uzatmaktan kaçınan, her işinde iyi niyetli, taassuptan uzak, zahit, âdil, eli açık, hayırsever, oturma emri vermediği sürece Necmeddin Eyyüb dışında Şirkuh dâhil hiçbir emirin huzurunda oturamayacağı kadar heybetli, buna karşı sufi ve yoksullara karşı alçakgönüllü, yoksulları kendisine en yakın kişilermiş gibi yanında oturtan, onlara bir şey verdiğinde "Bu onların beytülmâldaki hakkıdır." diyen, arkadaşlarının ve askerlerinin namusunu muhafaza eden, vakarlı, başkalarında bulunmayacak özelliklere sahip, daima şehit olmayı dileyen savaşta iki yay ve iki ok torbası (sadak, terkeşen) taşıyan cesur bir şahsiyet olduğunu yazmıştır.
Sayfa 313Kitabı okudu
Reklam
İbn Münir ise Nûreddin'i "Sen, İslâm'ın gençlik yüzyılını yeniden getirdin, temelini sağlamlaştırdın, sütunlarını ve surlarını onardın" diyerek onun zaferinin İslâm için önemini destansı bir anlatımla dile getirmiştir.
Sayfa 122Kitabı okudu
İbnü'l-Esir'e göre Nûreddin, Musul'da yaklaşık yirmi gün kaldıktan sonra buradan ayrılmaya karar verdi. Kendisine neden acele ettiği sorulduğunda "Musul'da kalbim değişti, buradan ayrılmazsa muhakkak kararacaktır ve burada bulunmam, beni ülkenin sınırlarında cihad için hazır bulunmaktan alıkoydu."dedi. İbn Şeddad ise onun Musul'dan ayrılmasının bir rüyaya dayandırmıştır. Ona göre Hz. Peygamber rüyada ona, "Sen şehrine geldin ve orada kalmak hoşuna gitti. Cihadı ve din düşmanları ile savaşmayı terk ettin." dedi. Nûreddin, o gecenin seher vaktinde halkın çoğunun haberi olmadan yola düştü. Kendisiyle beraber Musul'dan ayrılacak olanlar bile şehirden ayrıldığını geç öğrendi ve daha sonra ona katılabildi.
Sayfa 274Kitabı okudu
Nûreddin, II. Kılıcarslan'a bir elçiyle gönderdiği mektupta şöyle diyordu: Senden üç şeyi terk etmeni istiyorum: Birincisi, senin İslâm toprakları üzerindeki hâkimiyetini kabul edebilmem için benim elçimin huzurunda İslâm'ını yenileyeceksin [zira II. Kılıcarslan, filozofların mezhebinden olmakla itham ediliyordu]. İkincisi, senden gazve için asker talep ettiğimde sefere çıkacaksın, sen İslâm diyarında geniş bir yer tutan bir kesite hükmediyorsun. Bizanslılarla cihadı terk ettin ve onlarla barıştın. Ya Haçlılarla savaşımda bana askerinle destek vereceksin ya da çevrendeki Bizanslılarla savaşacaksın ve onlara karşı cihadı genişleteceksin. Üçüncüsü, kızını kardeşimin oğlu Seyfeddin Gazi ile evlendireceksin. İbnü'l-Esir'e göre Nureddin başka şartlar da koştu. Kılıcarslan mektubu dinlediğinde "Nureddin benimle ilgili zındıklık şayi ası yaymak istiyor. Onun taleplerine cevap vermek benim için bundan iyidir. İslâm'ımı onun elçisinin önünde yeniliyorum " dedi ve bunun üzerine barış hâsıl oldu.
Sayfa 292Kitabı okudu
Selçuklularla Fatimiler arasında sıkça el değiştiren Mısır -Suriye arasındaki koridoru kullanan Haçlılar, bir yıl önce (491/1098) Antakya Haçlı kuşatmasında iken Fatimiler tarafindan kırk gün boyunca kuşatılıp surlarının bir bölümü tahrip edildikten sonra Artuklular'ın elinden alınan Kudüs'ün çevresine 15 Receb 492'de (7 Haziran
Reklam
Mahmud'un ilk lakabı "Nûreddin"dir." "Nûreddin", bir unvan veya herhangi bir başarı karşısında Mahmud'a verilmiş bir lakap değildir. İslâmiyet'ten önce Orta Asya Türklerindeolduğu gibi," o devirde de çocuklara adları konurken verilen ve çoğu zaman Selâhaddîn-i Eyyûbi'de olduğu gibi" asıl addan daha çok bilinen lakaplardan biridir. Şehid olmayı çok istediği için" "Nureddin Mahmud eş-Şehid" olarak da bilinen" Nûreddin'in künyesi ise "Kasım'ın babası anlamında "Ebü'l-Kâsım"dır. Nüreddin'in "Kasım" diye bir oğlu bilinmemektedir, dolayısıyla bu künyenin seçiliş nedeni de belirsizdir. Nûreddin, Ebü'l-Kasım künyesinin yanında pek çok lakapla da anılmıştır. Bu lakaplarla birlikte İbn Asâkir, adını, "Mahmud b. Zengî b. Aksungur Ebü'l-Kasım b. Ebû Said Käsimiddevle et-Türki";" Ebû Şâme ise "el-Melikü'l-Adil Nureddin Ebü'l-Kasım Mahmud b. Imâdüddin Atabeg (ki o Ebû Said Zengi b. Kâsımiddevle Aksungur et-Türki'dir)" olarak aktarmış, Nûreddin'e babasından dolayı "Zengi" lakabı, dedesinden dolayı "İbn Kasım" künyesi verildiğini de belirtmiştir. İbnü'l-Adim ise ondan "el-Melikü'l-Âdil Nûreddin Ebü'l-Kasım Mahmud b. Zengi" diye söz etmiştir.
Selahaddin, 22 Cemaziyülahir'de (5 Ekim) bütün Şiî kadıları görevden aldı. Sadreddin Abdülmelik b. Dirbas el-Hedbani eş-Şafiî'yi Mısır'daki bütün kadıların başına tayin etti. el-Ezher Camisi'ndeki Şiî propaganda merkezi Meclis-i Da've'yi dağıtarak Şiilikle ilgili simgelere son verdi. Ezanın Şii versiyonundaki "Hayye 'ala hayri'l-'amel" lafzını kaldırdı.945 Askeri alanda da Mısır'ı Nûreddin'in devletine benzetme konusunda adımlar attı. Mısır ordusu, beyaz atlılar ve siyah (Sudani) piyadelerden oluşmaktaydı. Selahaddin, Sudanilerin isyanını fırsat bilerek bu askerî düzene son verdi. Beyaz Mısırlılardan has birlikler oluşturdu. Türklerden oluşan Esedi memlûklarla kendi memlûklarını da korudu. Bu yeni askerî nizamın oluşturulması çerçevesinde Mısır'a ilk kez askeri ikta sistemini getirdi.946 İktâ sistemiyle Mısır'daki askerî yapı, Nûreddin'in ülkesindeki askerî yapıyla ekonomik açıdan da uyumlu hâle geldi
Sayfa 276Kitabı okudu
Nûreddin, Kudüs'ün fethi ve Haçlıların İslam dünyasından uzaklaştırılmasında pay sahibi olduğu gibi bilgeliği ve kurucu önderliğiyle Moğolların İslam dünyasından uzaklaştırılmasını sağlayan yapının oluşmasında da pay sahibidir. Onun ömrü, Kudüs'ü ve İstanbul'u fethetmeye yetmemiş ama plan ve faaliyetleri ile Kudüs'ün fethini yakınlaştırmış, Kudüs'ün manevi fatihi olmuş, İstanbul'u fetih idealini de canlandırmıştır. Nûreddin, bu ender şahsiyetiyle yaşadığı asır ve bir sonraki asırda sair Müslümanlar ve İslam medeniyetinin büyük müellifleri tarafından sevilmiş, takdir edilmiş, adı aynı zamanda veliler arasında anılmıştır. Ne var ki zamanla geçmişte olduğu kadar kendisinden söz edilmemiş, unutulmamışsa da hak ettiği yerde olmamıştır.
Nureddin; ilim ve irfanın ışığında adaletle zafer kazanmış; fethettiği yere sadece gittikten sonra değil, oranın yolu üzerinde iken de adaletten ayrılmamıştır. Onda irfan ve adalet buluşmuş, henüz genç yaşta hem "arif" hem "adil" diye anılmıştır. Hükümdarlığının üzerinden henüz on yıl geçmemişken "el-Melikü'l-Adil (Adil Hükümdar)" lakabı onun resmi unvanı hâline gelmiştir. Sonraki yıllarda aynı zamanda "zahid" ve "veli" olarak da anılmıştır.
62 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.