Kaç yıldır aşkı bulmak için sabrediyor, yüreğimin sevme gücünü harcamıyordum. Ne kadar bekledim! Ama ne iyi etmişim: Bir insanın varabileceği en büyük mutluluk budur.
.
“Bir yerde eski yaşam biçimi parçalanırken, başka bir tanesi tıpkı yeşillikler gibi meydana çıkıyordu...” (
Oblomov ; Sf.383)
.
🤔 Ne Düşünüyorum? 🤔
İçimizdeki oluş-dağılış süreci de böyledir: Parça parça ya da daha bütünsel olarak dağılır, yeniden yeşilleniriz... Ölmeden (eski/miş olanı bırakmadan) yeniden doğmak söz konusu olmuyor, ölüm de tümden yok etmiyor insanı... Süreç her zaman kolay olmasa da...
“Yaşamdan daha yakın, hep bizimledir ölüm” demiş
Charles Baudelaire ... Yaşam ve ölüm hep iç içe ve de peş peşe! Ayrılmaz iki ortak gibi! Ve de yarışçı... Ölümden korkmadığımız ve ona yaşamımızın hakkını vererek hazır olduğumuz müddetçe de aslında tek hakimiyet yaşamındır. Öyle; “ölüm” değil “hayat” diyoruz yaşadığımız şeye! Ölüm halleri bile yaşanan bir şeydir; tam ölüm diye bir şey var mıdır? 🤔
“Şu ölümlü dediğimiz dünyada, bütün ölümlere rağmen hayat yine hâkim, yine muzafferdir.” (
.
<<Peki niye böyle?>> [evlilerin ve aşkların bu kötü durumu] diye sordu Stolz kendi kendine. <<Doğanın yasalarına bağlı olarak gelen bir güçsüzlük mü, yoksa eğitim eksikliği mi? Doğal büyüsünü hiç kaybetmeyen, değişikliğe uğrayan ama asla kaybolmayan sevgi nerede? Bu her yerde var olan nimetin, hayatın özünün doğal rengi ne?>>
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte