•
Düşünüyorum da insan kendine ne kadar yabancı?
Kendimize bu kadar yabancı iken hislerimiz ne halde peki?
Robotlaşmış bir şekilde hep aynı şeyleri yaparken bulmuyor muyuz kendimizi?
Zweig Olağanüstü Bir Gece’de Tam da kendine yabancı olan bir bireyin ruhsal uyanışını anlatmış.
“Gülerek, sohbet ederek dalgalanan bir insan kalabalığın ortasında ben kendi kendimi arıyordum, içimdeki o yitik insanı arıyordum.”
Hayatımızın bir kısmında, bizi değiştiren ve insan olduğumuzu hissettiren küçük de olsa bir anın olduğunu fark etmişizdir. Kahramanımız da takvimlerin o "olağanüstü geceyi" gösterdiği sırada kendini buluyor yeniden. Şimdiye kadar hayatının ne kadar boş ve anlamsız geçtiğini ise şu cümlelerle anlatıyor bizlere:
"Beni bırakan insanlar, gelen giden kadınlar oldu, her defasında odada oturmuş camın dışındaki yağmuru seyreden biri gibi hissettim kendimi; doğrudan yakınımda olan şeylerle bile aramda camdan bir duvar vardı ve kendi irademle onu yıkacak gücü bulamıyordum."
Zenginliğin, kalabalığın, içinde yalnızlaşan, içindeki hiçbir duyguyu hissedemeyen ve etrafına sürekli rol yapmak zorunda kalan bir adamın öyküsü.
Kısa ama bu zaten Stefan Zweig klasiği olan bir durum ve kitap. Birçok eserine hakim olma isteği uyandırıyor okurda..
Kimisi yaşamında kimisi ise bu kitapta olduğu gibi öldükten sonra derlenip yayımlanan kitaplardır.
Okura kısa sayfa ve sürede çok şeyin farkındalığını yaşatıyor. Hali hazırda okumayan tüm okurlara tavsiyemdir.
Keyifli okumalar...