“Hayatı, ne de olsa, son demlerine gelmişti artık. Sardalye avlayan balıkçıların ağı gibi etrafına dolanıyordu hayat; üzerine yapışmış tüm o değersiz yosunlar, irili ufaklı deniz kabukları ve parıldayan balıklarla birlikte ağır mı ağır bir ağır bir ağa dönüşmüştü - okuttuğu yüzlerce öğrenci, kendisi liseli bir kızken okuduğu okulun koridorlarını dolduran kızlı erkekli liseliler (pek çoğu çoktan dünyadan göçüp gitmiş olmalıydı), gündoğumlarını, günbatımlarını izlerken içine dolan milyarlarca farklı tonda duygular, ona fincan fincan kahve servis eden garsonların sayılamayacak sayıdaki elleri – bütün bunlar geride kalmıştı, daha doğrusu kalmak üzereydi."
Betty hala ağlıyor, ama bir yandan da gülümsemeye çalışıyordu. “Hayat işte, Olive, nasıl olsun,” dedi.
Olive bir süre bunu düşündü. Sonra, “Ama senin hayatın bu,” dedi. “Bu yüzden önemli.”
“İşte o anda, insanların özündeki yalnızlığın asla hafife alınmaması, o karanlık boşluktan kaçınmak için yaptıkları seçimlere saygı gösterilmesi gerektiğini anladı: Bu Jim ve Helen için de geçerliydi, Margaret ve kendisi için de.”