You can find Ölümü Bekleyen Kent books, Ölümü Bekleyen Kent quotes and quotes, Ölümü Bekleyen Kent authors, Ölümü Bekleyen Kent reviews and reviews on 1000Kitap.
"Yıldırım Keskin" ismini çok duymamış olabilirsiniz, en azından ben öyleydim. Okuduğum "Ölümü Bekleyen Kent" romanı usta işi bir roman olmuş. Roman 1996 yılında basılmış ve 1997 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü almış. Konusu, ismi açıklanmayan bir kentte geçiyor. Bu kent kuvvetle muhtemel Ankara ama neresi olduğu çok da önemli değil. "1978/ 1979 yıllarının Ankarası" diye okudum ben. Çünkü 1979 yılından itibaren Ankara'da okudum ve uzun yıllar orada yaşadım. Roman beni o yıllara götürdü. Ben çok beğendim. Yetmişli yılları yaşamış olanları, benim gibi anılara götürecektir roman, o yılları yaşamamış olanları da "demek böyle yaşanmış" diye düşündürecektir. O yıllar zor yıllardı... Her okurun, sıkılmadan, keyifle okuyacağını düşünüyorum. Öneririm.
“Demek sevgi de böyle, bir gün, ansızın… ama sen demez misin hergün kendine, hiçbir şey sonsuza dek gidemez… Sevgi de, bütün diğer tutkular gibidir; gün gelir rüzgara tutulmuş bulutlar örneği, binbir biçime girer, kopar, dağılır, yitip gider…”
Yazarla, 40 yılı aşkın diplomasi anılarını anlattığı “Avrupa Yollarında Türkiye “ adlı kitabıyla tanıştım . Yazar o eserinde diplomasi mesleğinde geçen anılarından bahsederken araya “romancılığını” da sıkıştırıyordu. “Ölümü Bekleyen Kent” romanını da ilk defa orada duydum ve içimde müthiş bir okuma isteği duydum. Baskısı biten kitabı sahaflardan edindim. (Buradan sonrası spoiler içerir) yazar yukarıda bahsettiğim anı kitabında 1977-79 yılları arasında dışişleri bakanlığında genel müdürlük yaptığını yazıyordu. Bu romanında da Ankara’da geçen o iki yıldan esintiler var. Sanki baş karakter olan Orhan , yazarın kendisidir. Yazar 1932 doğumludur , romanda da Orhan o yaşlardadır. Yazarın da babası doktordur, Orhan’ın da vs. bir sürü benzerlik bulmak mümkün, belki de yazarı yakından tanıyanlar kendini yaZmışsın diyebilirler. Romanda, 1980 öncesi Ankara’sının o soğuk,sisli,gri, kasvetli ve bolca kükürtlü havasında, sağ-sol terörünün kent insanının üstüne nasıl bir karabasan gibi çöktüğünün , insanlarla birlikte kentin de nasıl “kendi ölümünü” beklediğinin çarpıcı bir panoramasını bulacaksınız. Margarin, tüpgaz, ampül kuyruklarını, elektrik kesintilerini, kalorifer yakıtı kıtlığından buzkesen apartmanları, benzin yokluğundan yürümeyen arabaları ve bütün bu olaylar arasında hayatta kalmaya çalışan insanların aşklarını, sevinçlerini, üzüntülerini okuyacaksınız.
Aşkta karşılıklı duygular, ne denli sevecenlik dolu, derin ve yumuşaksa, sevişmek de o denli sert ve hoyratça. Sevişenler, birbirlerini hırpalamak, yaralamak,canını yakmak için çalışıyorlar sanki. Bedenlerinde silinemeyecek bir iz bırakmak istiyorlar. "Sevişmek de bir saldırı"diye geçiriyor içinden Orhan. "Ama saldırının böylesi, silahlı, korku verici ve öldürücü olana yeğlenir. Kentte kan gövdeyi götürürken, olaylara gözlerini kapayıp her gece delice sevişenler var. Kimbilir, belki de haklı olanlar onlardır. Kuşkusuz onlardır, çünkü yitirilen özgürlüklere yeniden kavuşmanın başka yolu olmayabilir."
“Sokaklarında gece gündüz silah patlamaz bu ülkenin, evlerin kapılarında teröristler beklemez ve sokakta yürürken bir ayağınızı kanalizasyon çukurunun içinde bulamazsınız…Yeryüzünde, insanların, doğanın ve kentlerin saldırıya uğramadığı yerler de var”
(spoiler)
197 sayfaya sığdırılan, sadece yaşayanların bilip kağıda dökebileceği anlatılması zor bir yakın geçmiş kitabı. Roman karakterlerinin yaşadığı şehiri, içinde bulunduğu zamanı okuyucunun bulmasını istemiş yazar. saldırıya uğrayan Büyükelçilik binası, sağ-sol çatışması... Tüm bunlar 12 eylül öncesinin Ankarasını anlatıyor.
Sadece insanlar mı ölümü bekler ? 1980 yılının eylülünde sadece Ankara değil, tüm kentlerimiz ölümün eşiğindeydi.