Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Oma Gönderileri

Oma kitaplarını, Oma sözleri ve alıntılarını, Oma yazarlarını, Oma yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1943 Almanya
Başlangıçta Hitler, Alman halkına birkaç ayda amaçlarına ulaşacaklarını ve savaşı sona erdireceklerini vaadettiyse de, ateş gittikçe yayılıyor, ortalığı kasıp kavuruyordu. Gerçi akrabalarımdan sık sık haber alıyorduk, ama Almanya'dan gelen mektuplar hep sansürden geçtiği için, kimse gerçek durumu ve asıl düşüncelerini anlatamıyordu. Bu yüzden suya sabuna dokunmayan belli kelimelerden ve cümlelerden ibaret haberlerle yetinmek zorunda kalıyorduk: "Bizi merak etmeyin, hepimiz iyiyiz, sağlığımız yerinde. Yakında bu savaş bitecek ve yine birbirimize kavuşacağız..." Bombardımanların dehşetinden, yıkılan şehirlerden, ölen insanlardan, açlıktan, yokluktan, bezginlikten şikayet edenlerin mektupları hedeflerine ulaşmadığı gibi, o mektupları yazan kişiler de rejim düşmanı damgası yiyerek kendilerini toplama kamplarında buluyorlardı!
1939 vesika ile temel gıda maddesi uygulaması
Bu arada Türkiye'de de Avrupa'yı kasıp kavuran savaşın etkileri görülmeye başlamış, bir çok tüketim maddesine kısıtlamalar konmuştu. Bunların başında benzin geliyordu. Hekimlerin otomobilleri dışında, özel motorlu araçların trafiğe çıkması yasaklanmıştı. Böylece biz de otomobilimizi garaja kapatmak zorunda kaldık. Kısıtlamalar giderek yaygınlaştı: çay, kahve, şeker ve şekerli maddeler, ekmek, un ve unlu maddeler, ilaçlar, kimyasal maddeler, yün ve pamuktan yapılma iplik ve dokumalar ve daha birçok şey "vesika" ile satılmaya başladı. Kişi başına verilen bu vesikalar karşılığında yalnızca belli bir miktar ekmek, şeker ve benzeri gıda maddeleri alınabiliyordu; herkes bununla idare etmek zorundaydı. Şekerli yiyeceklere meraklı olanlar kuru üzüm ve ceviz ezmesinden yapılma bir çeşit helva yiyorlar, kahve tiryakileri, kavrulmuş nohutları kahve değirmeninde öğüterek cezvede kahve gibi pişiriyor ve kendilerini bununla avutuyorlardı. Çaylarını kuru üzümle içenler de vardı. Pirinç yerine kuş yemine benzeyen bir tahıl olan darıdan pilav pişirilmeye başlandı. Tabii bu koşullar altında karaborsa da aldı yürüdü.
Reklam
1 EYLÜL 1939 HİTLER POLONYA İŞGALİ
O akşam yol hazırlığımızı yaptık. Ertesi gün, 1 Eylül'de, Hitler Alman halkını savaşa davet eden nutkunu söyler ve Alman orduları Polonya'yı işgal ederken, Türkiye'ye dönmek üzere yola çıktık. Fakat ancak Frankfurt'a kadar gidebildik. Burada otomobile benzin temin etmemizin mümkün olmadığını öğrendik. Özel araçlara benzin satışı yasaklanmıştı. Bütün yakıt stoklarına askeri araçlar için el konmuştu. Zorunlu olarak otomobilimizi bir garaja teslim edip gara gittik. Vapurla dönmek üzere almış olduğumuz biletleri de iptal ettirdik. İstasyon mahşer yeri gibi kalabalıktı. Ani olarak patlayan savaşın haberi büyük bir kargaşaya sebep olmuştu: askere çağrılan gençler, iş veya ziyaret amacıyla evlerinden uzaklaşmış olan ve tekrar yerlerine dönmek isteyenler, yolcularını uğurlamaya gelenler, ağ- layanlar, coşkulu savaş naraları atanlar, askeri marşlar söyleyenler, aynlık acısı veya korkudan içip sarhoş olanlar... Kısacası her köşede başka bir sahne, değişik bir tablo...
1936 Kompost Uygulaması
Babam bahçenin en dibinde, eve uzak bir bölgede derin bir çukur kazmıştı. Evin organik çöplerini, yani meyve ve sebze artıklarını, bahçedeki ağaçların dibine dökülen kuru yaprakları, çürük meyveleri, sebzelerin, çiçek tarhlarının arasından yolduğumuz muzur otları, tavuk ve tavşan kümesleri temizlendiğinde biriken gübreleri, hatta evin önündeki yoldan geçen at ve öküzlerin bıraktıkları gübreleri de toplayarak bu çukura atardık. Bu atıkların sinek oluşturmasını önlemek için de üzerine zaman zaman birkaç kürek toprak ve kireç dökerdik. Böylece giderek çürüyen bu atıklardan bahçemizdeki bitkiler için gayet besleyici, hümüslü bir gübre elde ederdik. İki senede bir, çukurun içinde birikmiş olan organik çöpleri alt üst ederek bir elekten geçirir ve eleğin dibine dökülen kapkara toprağı sebze bahçesine, ağaçların, çi- çeklerin dibine yayar, onların beslenmesini sağlardık. Almanya'da hemen hemen her bahçede yapılan ve "Kompost" adı verilen bu uygulamanın Türkiye'de pek rağbet görmemesi beni hep şaşırtmıştır.
Merhum Osman Nuri Paşa'nın Dul Zevcesi Karakaş Konağı
Kendini "Merhum Osman Nuri Paşa'nın dul zevcesi" diye tanıtan komşumuz yaşlı hanımefendi ve yeğeni Feride Hanım gayet içlerine kapanık bir hayat sürüyorlardı. Feride Hanım'ın on yaşlarındaki kızı Selma, siyah parlak, dolgun saçlı ve ceylan gibi iri kara gözlü güzel bir çocuktu. Evleri daima pırıl pırıl tertemiz ve derli topluydu. Halbuki evlerinde temizlik yapıldığını hiç görmüyorduk. Sanki sihirli bir el, gece herkes uykudayken ortalığı topluyor, silip süpürüyordu. Evlerinde yemek de pişirilmiyordu. Yemeği, anlaştıkları bir lokantadan eve getirtiyorlardı. Soylu bir Osmanlı ailesinin fakir düşmüş son temsilcileri olarak gördüğüm bu ağır başlı, nazik ve görgülü insanlar, sanki hâlâ büyük bir refah içinde yaşadıkları izlenimini bırakmak istiyorlardı. Bazen kirayı ödemekte güçlük çekseler bile, kızlarını daima çok şık giydirmeye özen gösteriyorlardı. Dışarıya karşı para sıkıntısı çektiklerini kesinlikle belli etmemekte kararlıydılar. Evin günlük kaba işlerini Feride Hanım'ın yaptığının görülmesinden utanıyorlardı adeta. Bu tutumu aslında çok yadırgıyordum. Çünkü benim aldığım terbiyeye göre, hangi işte olursa olsun, çalışmak daima övünülecek bir şeydi. Ama komşularımızın bu konuya bakış açıları kuşkusuz çok farklı bir hayat kültürünün kalıntılarıydı...
13 Temmuz 1929 Imgard'ın Addi'ye Mektubu
Sevgili Addi'm kızını gerçek bir Alman olarak yetiştirmeyi sakın unutma! Ona Almanca'yı öğret! Bir Alman gibi düşünmeyi, bir Alman gibi hissetmeyi ve Alman ruhunun derinliklerinde yatan tüm özellikleri ve güzellikleri öğret ona!
Reklam
1 Temmuz 1928 Imgard'ın Addi'ye Mektubu
Gururlu ol! Çünkü sen gerçek bir Alman kızısın! Ülkeni ve bizleri asla unutma ! Burada Ren Nehrini kıyısında geçirdiğimiz o mutlu günleri her zaman hatırla!
1 Temmuz 1928 Imgard'ın Addi'ye Mektubu
Mektubunda İstanbul'un eşsiz güzelliğinden söz ediyorsun; sana gıpta etmemek mümkün değil. Doğunun o muhteşem, büyüleyici atmosferini her gün yaşayabilmek büyük bir bahtiyarlık olmalı!!! Eminim kıymetini biliyor, bol bol tadını çıkartıyorsundur!
"Müslümanların birkaç kadınla evlenmesine dinleri izin veriyorsa, bunu ayıplamamak gerek. Asıl ayıplanacak şey, Avrupalı erkeklerin, dinlerinin izin vermemesine rağmen, evlilik dışı ilişki kurmaları! Üstelik modern Türkiye Cumhuriyeti'nde artık harem diye bir şey yok!"
154 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.