.
Bak ne kazandığıma dünyadan: Hiç.
Nedir ömrümden geriye kalan: Hiç.
Neşe mumuyum ben; ya söndüğüm zaman? Hiç.
Câm-ı cemim ben; ya kırıldığım zaman? Hiç.
.
Binger, zi cihan çi tarf ber bestem? Hîç.
Vez hâsil-i eyyâm çi der destem? Hîç.
Şem’-i tarabem velî ço binşestem? Hîç.
Men câm-i cemem, velî ço beşkestem? Hîç.
.
.
Şu dünya oldu bir süre konak yerimiz.
Bela ile gam oldu sadece ele geçenimiz.
Yazık çözülmedi hiçbir sorunumuz!
Giderken bin hasret doluydu yüreğimiz.
.
.
Gönlüm o dilber için perişan olmuştur.
O başka bir yerde aşk derdine tutulmuştur.
Kendi tedavim için nasıl uğraşayım?
Benim doktorum, sevgilim hasta olmuştur.
.
.
İster ayrılıktan inlet beni.
İster vuslatınla sevindir beni.
Ben demem sana ne yapacağını,
Canın nasıl isterse, öyle tut beni.
Hâhî zi firâk der figân dâr merâ
Hâhî zi visâl şâdmân dâr merâ
Men bâ to negûyem ki çisan dâr merâ,
Ansan ki dilet hâst, çonan dâr merâ.
.
.
Şehir müftüsü! Senden daha çalışkanız.
Bu kadar sarhoşken biz, senden ayığız.
Sen insanların kanını içersin, biz üzümün,
İnsaf et; hangimiz daha hunharız?
.
.
Ömrümüzden iki üç gün daha geçti.
Geçenler kırlardaki rüzgâr gibi geçti.
Ben ben oldukça çekmem iki günün tasasını,
Gelmeyen gündür biri; diğeri o gün ki geçti.
.
.
Yazık ki pişkin ekmek ham insanların elinde!
Akla gelen her şey yarım adamların elinde.
Türklerin güzel gözleri gönlün seyir yeridir.
Bu mülk de çömezlerin, kölelerin elinde.
.