Ömer Nesefi’de Tevhid Düşüncesi

İbrahim Bayram

Quotes

See All
Allah'ın hiçbir yer kendisini kuşatamayan, hiçbir yön kendisini sınırlayamayan hiçbir mesafe kullanımı kendisi için söz konusu olmayan, hiçbir afet kendiş. ne erişemeyen yüce ve kadim bir zat olduğunu kaydeder. O'nun bir arş veya kürsiye ihtiyaç duymaktan, cin veya insanla değer kazanmaktan âli; varlık deli açık, otoritesi her şeyi kuşatıcı yüce bir zat olduğunu söyler. Yine bir başka vesileyle de O'nun mahlükata benzemekten âli; mülkünde, hâkimiyetinde, di. ger varlıklara egemenlik kurma, onlar üzerine otorite icra etmede üstün; celal, izzet ve ihsanında yüce olduğunu belirtir.* Müellif, arş kelimesi üzerinden de açıklamalar getirir. İlgili ayette geçen arş” kelimesine mülk; “arşın rabbi” ifadesine de kudret, otorite ve mülk sahibi şeklinde anlam verir. Eğer bu arş ifadesine, semanın üstü manası verilecek olursa; onu yaratılanların en büyüğü olması itibariyle bütün mahlükatın yerine zikredilmiş bir kelime olarak anlamak gerektiğini söyler. Arşın Allaha izafesi halinde ise bunu Cenâb-ı Hakk'ın onun yaratıcısı olması ve onun ilâhi mülk, kudret, ilim, azamet ve hâkimiyeti altında bulunması şeklinde değerlendirmek gerektiğini ifade eder.*
Fahreddin er-Râzi de Allah'ın yaratmış olduğu şeyler ve onların kendi içerisindeki düzeninden hareketle kendi varlığına ulaşılmasını beyan ettiği ayetlerin yorumunda kulların maslahat ve faydasını öne çıkaran izahlar geliştirir. Bu manada o, En'âm süresi ilk ayetinde yerin ve göklerin yaratılması üzerinden hamdi kendisine tahsis eden Allah'ın yer kelimesini müfret kalıbında kullanırken, gök kelimesini niçin çoğul kalıbında kullandığının cevabı aşamasında bunun enteresan bir örneğini verir. Ona göre sema, fail (yapan/veren), yeryüzü ise kâbil (kabul eden) konumundadır. Bu noktada tek bir kabul eden/alıcı yeterli iken, fail /veren için durum farklıdır. Eğer o veren tek olursa, bu durum âlemin maslahatını sekteye uğratır. Ama o fail /veren, çok olur da farklı şekillerde yer ile bağlantılar sağlanırsa, âlemin maslahatı güçlü bir şekilde tesis edilmiş, örneğin dört mevsim gerçekleşmiş olur. İşte bu incelikten ötürü yer kelimesi müfret, gök kelimesi çoğul kalıpta kullanilmiştir.
Reklam
Nesefi, Kur'an'da yer alan en önemli tenzih ifadelerinden biri olan “O'nun benzeri hiçbir şey yoktur”? ayetinin tefsirinde genel duruşunu sürdürmekle birlikte daha çok bunun nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde durur. Önce ayette yer alan “misil” kelimesinin başındaki “kaf” harf-i cerrinin zaid olduğu yönünde iki rivayete yer verir. Peşi sıra bu yaklaşımı benimseyen bir dil geliştirerek açıklama yapar. Bu izahın (misli gibi değil, misli yoktur) aklen ikinci bir ihtimal olmayacak şekilde tek geçerli açıklama olduğunu söyler. Şayet ayet, zahiri üzerinden (misli gibi) alınır ve benzer varlık, O'ndan değil de O'nun mislinden nefyedilirse, ayette ifade edilene (hiçbir şeye benzemediği) zıt bir durumun ortaya çıkacağını belirtir. Zira ona göre teşbih Allah'ın mislinden nefyedildiğinde bu durum O'nun bir misli olduğunun kabulü anlamına gelir. Halbuki O'nun misli olursa mislinin de misli olur ve O, aynı zamanda mislinin de misli olmuş olur. Bu ise O'nun benzeri olmadığı anlamını ortan kaldırır. Bu durumda da, kendisinden misli nefyedilenin hakikati (benzer bir varlık) ortaya çıkmış olur. Allah bundan yüce olduğu için ilgili ayeti “O'nun misli gibi yoktur” şeklinde değil, “O'nun misli yoktur” şeklinde anlamak gerekir."
Kur'an'da Allah'ın varlığı, birliği ve kudretinin bir delili mahiyetinde ortaya konulan hadiselerden biri de yeryüzü ve gökyüzünün yaratılması ve bu hususta kulların maslahatının gözetilmesidir. Burada yaratılma daha çok kudretinin, onun mahlükatın faydasına en elverişli şekilde gerçekleşmesi ise ilminin bir sonucudur. Bu noktada ilminin neticesi, kudretinin ise tezahürüne vasıta konumunda olan irade sıfatı da elbette önem arz etmektedir. Sırasıyla ilim, irade ve kudret sıfatını takip eden, yaratma ile ortaya çıkan kâinatın herkesi kuşatan bölümünü teşkil eden yeryüzü ve gökyüzü, yine insanın bir şekilde karşısına çıkan dağlar ve yollar Allah'ın varlık ve birliğinin nişanelerinden birini teşkil etmektedir.
Ömer Nesefi, kuşlar üzerinden gerçekleştirdiği çıkarımı ayetin mantukuna bağlı olarak bal arıları üzerinden de dile getirir. Bu manada Allah'ın, kendilerine verdiği ilham neticesinde arılardan çıkan balın şifa olduğunu, düşünen toplumlar için bunda ibretler bulunduğunu bildiren ayetin” tefsirinde O'nun varlığına atıf yapan ifadeler kullanır. Buna göre küçük cismi ve zayıf yaratılışının gösterdiği üzere arının, balı kendi üretmesi mümkün değildir. Bal, arıyı diğer uçan canlılardan ayıran ve ona bu işi yaptıran bir varlık sayesinde ortaya çıkar. Bu durum, ortağı ve benzeri olmayan güç sahibi ve tek olan bir Yaratıcının varlığına kanıt teşkil eder. Müellif, bu noktada içlerinden peygamberler çıkan, süreti, aklı ve derecesi yüksek olan insan karşısında; kıymeti düşük, bedeni zayıf bir varlık olan arının, ardında şifa kaynağı olan bal bırakmasının ancak ilâhi irade ile açıklanabileceğine dönük Kuşeyri'den bir alıntıda da bulunur.?*
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.