Düşünüldüğünde, bir toplulukta asla birbirine tıpatıp benzeyen iki insanın bulunmayışı tuhaftı. Asla. İçlerinde, biraz da tepki uyandıran o birbirine benzer programlara katlanmak için televizyonun karşısında öbeklenecek olan asık suratlı ailelerin içinde eriyip gitmek üzere, aynı telaş içinde standart dairelere dönmeye güdülenmiş, boy boy memurların bulunması gereken buna benzer bir yerde bile birbirine tıpatıp benzeyen iki insan yoktu. İnsanlar, şehir kıyafetlerine bürünmüş devasa genetik izler misali bireyselleşerek birbirlerinden ayrılıyorlardı.
Sinyal sesi uzamıştı, bir türlü kesilmek bilmiyordu. Belki de, asla son bulmayacaktı. Asla son bulmasa ne iyi olurdu. Her şey dursa. O an dünya dursa. Tam öncesinde.