Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi

Ahmet Hamdi Tanpınar

On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi Gönderileri

On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitaplarını, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi sözleri ve alıntılarını, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi yazarlarını, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her medeniyette sanatlar birbirlerine tesir ederler. Birinin kazancı öbürünün ufku olur ve böylece kültür tamamlanır, insanın zihnî terbiyesi teşekkül eder.
Dilin iradesini başta akl eder tedbîr Ki tercümân-ı lisandır anı eden takrîr
Sayfa 195 - ŞinasiKitabı okuyor
Reklam
Namık Kemal'den Sonra Recaizâde Mahmud Ekrem Bey
"Havanın bugünkü hâli beni düşündürmeye pek müsait idi. Bu müsaadeden istifade ile vahdet-hâneme çekilerek bittabi bir hayli düşündüm." Tefekkür, R.M. Ekrem
Sayfa 472
Şark çizilmiş hadleri durmadan zorlar fakat ötesine geçemezdi.
Sayfa 50 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
Cevdet Paşa hakkında
Onda asıl çalışma, işi üzerine aldıktan sonra başlar. Eserlerinde o kadar muvaffakiyetle meşgul olduğu mevzuların çoğu, bu eserlere başladığı zaman kendisi için yabancı olan mevzulardır. Kavaid-i Osmaniye müellifi, edebiyatı sevmekle beraber dil meseleleri ile o zamana kadar ancak Arap grameri öğrenirken uğraşmıştır. Fakat başladıktan sonra, ömrünün sonuna kadar bu işin üzerinde durur. Ve nihayetinde Tevârihi'l-hulefâ'nın son cüzünde hece vezninin, Türkçenin hakiki vezni olduğunu iddia edecek kadar derinleşir. Ömrünün büyük âbidesi olan Tarih'ine başladığı zaman, tarih için hiçbir hususi zevki yoktu. Kendisine sipariş edilen iş bittiği zaman en büyük müverrihlerimizden biri olur.
Sayfa 175 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
Alafranga muaşeret, o zamanlar Şehzadebaşı, Beyazıt ve Aksaray semtlerinde toplanan vezir konaklarıyla İstanbul'un içine, asıl Türk halkın arasına sokulur. Bu, araba sevdalarının, Sahrayıcedid köşklerinin, Çamlıca bağlarının ve Boğaz yalılarının, büyük koruların zengin, teşrifatlı, tenperver ve müsrif mevsimidir. Hulâsa, müreffeh sınıflarda, ferdî hayat hemen her safhasında mahiyeti tam bilinmeyen garba doğru kaymıştır
Sayfa 164 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Abdülaziz zamanı, zevkte, eğlencede, elbise ve muâşerette mirasına konduğu ilk Tanzimat yıllarının attığı tohumların geliştiğini görür. Hudutları hâlâ üç kıt'ada çalkanan imparatorluğun bütün imkânları, saray ve etrafında toplanmıştır. Aslında yaratıcı olmamaktan doğan rahatsızlığını bin türlü israf ve debdebe ile avutmaya çalışan bir mirasyedi yaşayışı bu zamanın ayırıcı vasfıdır. Beyoğlu, Avrupalı lokanta ve kahveleriyle, en basit gündelik ihtiyaçtan en pahalı zevk unsuruna kadar her şeyi Avrupa'dan tedarik eden zengin mağazalarıyla, gece hayatıyla, eğlence yerleriyle Avrupa hayatının küçük bir numunesini verir. Her modasıyla büyük Avrupa merkezlerine, bilhassa Paris'e tâbidir. Giyim ve kuşamda, debdebe ve sefahatte onu takip eder, eğlencede onun artıklarıyla geçinir.
Sayfa 163 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
Yeni kıymet hükümlerinin, yeni mefhumların cemiyeti sürüklemesi
Az zaman içinde ortaya, hadiseleri daha yakından ve daha anlayışlı bir şekilde takip eden bir "efkâr-ı umumiye" çıkar. Hulâsa, garbın tesiri altında ilk defa bir siyasî ideal etrafında toplanmış bir umumi kanaat teşekküle başlar. Bu tam manasıyla bir ufuk değişmesidir, yeni kıymet hükümlerinin, yeni mefhumların cemiyeti sürüklemesidir. Bu heyecanın, bu zihnî gerginliğin neticesi olarak devlet ile münevverin arasındaki münasebetin şekli değişir. Tanzimat, mektepleriyle, kalemleriyle, gazeteleriyle yetiştirdiği nesle karşı tedbirler almaya mecbur olur. İleri hamle, çoğu küçük veya büyük memur aristokrasisinden yetişmiş gençlerin eline geçer ve o zamana kadar yenileşme hareketinde önde giden devlet, kendi tesirlerinin içinde dahi bir muvazene ve hatta muhafaza unsuru olmak durumuna düşer, yani uyandırmaya çalıştığı fikrin hızını kesmek zorunda kalır. Rollerin bu suretle değişmesinin aşikâr bir mânası vardır: Devletin iradesiyle dıştan ve yukarıdan gelen bir düzenleme hareketi, içe intikal etmiş ve bir ihtilal mahiyetini almıştır. Bu da bir evvelki devrin değişerek devamıdır.
Sayfa 163 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
1858'de Reşid Paşa, 1861'de Abdülmecid'in ölümleri ile Tanzimat'ın ilk devri kendiliğinden kapanmış bulunuyordu. Reşid Paşa ile bir zihniyet, son büyük mümessilini kaybetmiş oluyordu. 1856'dan sonra hayata istikamet verenler ise, Reşid Paşa devrinde yetişenler, siyasî terbiyelerini o zaman yapanlardır. Reşid Paşa ile Âli, Fuad ve Midhat Paşalar arasındaki fark, evvela bir nesil farkıdır.
Sayfa 161 - Dergah YayınlarıKitabı okuyor
552 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.