Öncelikli Meseleler Fıkhı

Yusuf el-Karadavi

Öncelikli Meseleler Fıkhı Quotes

You can find Öncelikli Meseleler Fıkhı quotes, Öncelikli Meseleler Fıkhı book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Adalet duygusuna sahip olan kimse, sevdiğini kayırmaz ve sevmediğine de zulmetmez.
Sayfa 171
"İşlediği günahı açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir. " Buhari
Reklam
Hz. Adem ve eşi Hz. Havva'ya yeryüzünde Allah tarafından yeni bir yaşam sunulmasıyla ilgili kıssa anlatılırken; Kur'an, onlar için şu ifadeyi kullanır: "...Belli bir zamana kadar orada (yeryüzünde) oyalanın." Bu açık-seçik ifade Ademoğullarının yeryüzündeki yaşamının, hayat oyununun (imtihanın) belli bir zamanla kayıtlı olduğunu, yani sınırsız bir dünya yaşamı olmadığını vurguluyor.
Sayfa 9
Bazı dindarlar görüyoruz. Bunlar gece namazı kılmakta sonra, ücretle çalıştıkları işlerine bitkin ve yorgun bir şekilde gitmekte ve vazifelerini gerektiği gibi yerine getirmemektedirler. Şayet bunlar, "Allah ihsanı(bir şeyi en iyi şekilde yapmayı) her şeyin üzerine yazmıştır" hadisi gereğince, bir işi en iyi şekilde (ihsan anlayışıyla) yapmanın farz olduğunu, o işte yapılması gerekeni yapmamanın emanete hiyanet olduğunu ve ayın sonunda aldıkları ücretin haram yolla mal yemek olduğunu bilselerdi elbette gece namazını azaltırlardı. Çünkü nihayetinde bu namaz, Allah ve Resulünün zorunlu kılmadığı ve nafileden öte geçmeyen bir ibadettir. Pazartesi ve Perşembe günleri, özellikle de yaz aylarında, oruç tutup takatsiz kalan ve yorgun argın işine gidenlerin durumu da böyledir. Çoğu kere bunlar tuttukları orucun tesiriyle insanların yararlarını ertelemektedirler. Halbuki tuttukları oruç farz değil nafiledir. İnsanların yararını yerine getirmek ise gerekli ve vaciptir.
Zira bir müslümanın kalbine sevinç sokman, üzüntülü birine yardım etmen, sıkıntıyı ortadan kaldırman ve zayıfa yardım etmen farz olan hacdan sonra yapacağın yüz hacdan daha faziletlidir!
Sayfa 293
Reklam
Pek çok kişi Hz. Peygamber'in şu hadisini zikreder: "Evlenin, çoğalın, zira diğer ümmetler karşısında sizin çokluğunuzdan iftihar ederim..." Fakat Hz. Peygamber, diğer ümmetler karşısında kendi ümmetinin cahilleri, fasıkları (ahlaksızları ve günahkarları) ve zalimleriyle değil, ancak iyileri, salih amel yapanları ve faydalı olanlarıyla iftihar edecektir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:" İnsanlar, yüz tanesi içinde işe yarar bir tane bulamayacağın develer gibidir." Bu hadis, insanlar arasında iyi olanların az olduğuna işaret etmektedir. Tıpkı develerde binmeye, yolculuğa ve yük taşımaya elverişli olanların az olduğu gibi. Hatta yüz tane içerisinde neredeyse bu türden birisi bulunmaz. İnsanoğulları arasında bulunan farklılık, diğer hayvan ve varlıkların tamamının birbirine olan farklılığından daha çoktur. Hatta bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "İnsanın dışında, bir varlığın kendi cinsinin bin tanesinden daha hayırlı olduğu başka bir varlık yoktur."
Sayfa 52 - kaynaklar sırasıyla ibn mace, buhari, suyuti
Toplumları ve ümmetleri inşa eden ancak eğitim ve kültürdür.
Sayfa 268
Az da olsa, haramlardan kaçınmak, çok fazla nafile ibadet yapmaktan faziletlidir.
Sayfa 281
"Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir."
Reklam
Dindarlar içerisinde beş, on, yirmi ve kırk defa hac yapan vardır. Bunlar her sene Ramazan ayında umre yapar, binlerce cüneyh, dinar ve riyal harcarlar. Halbuki Somali gibi bazı ülkelerde insanlar -gerçekten ya da mecazi anlamda- açlıktan ölmektedirler. Bosna-Hersek, Filistin, Keşmir ve diğer bölgelerde de insanlar toplu ölüme, tasfiye ve soykırıma maruz kalmaktadırlar. Bunlar, açları doyurmak, çıplak kalmışları giydirmek, hastaları tedavi etmek, mültecileri barındırmak, yetimleri himaye etmek, yaşlı, dul ve engellileri korumak veya kendilerini savunmak için gerekli olan silahları satın almak için diğer Müslüman kardeşlerinin herhangi bir yardımına muhtaçtırlar. Bunların dışında bazı Müslümanların da hıristiyanlaştırmaya karşı mücadele etmekle karşı karşıya kaldıklarını görmekteyiz. Bunlar, okuyacak okul, namaz kılacak mescid, barınacak ve korunacak ev, tedavi edecek doktor, davet için merkez, okumak için kitap bulamazken, her sene hacca gidenlerin yüzde yetmişinin daha önce farz olan haccını yapmış nafile hac yapanlar olduğunu görmekteyiz. Bunlar nafile hac için yüzlerce milyonu gönül hoşluğu ile harcamaktadırlar! Bunlar dinlerini gerçek manada anlamış ve öncelikler fıkhından nasiplenmiş olsalardı, Müslüman kardeşlerini kurtarmayı elbette hac ve umre yoluyla ruhlarını tatmin etmeye öncelerlerdi. Şayet bunlar düşünselerdi, Müslümanları kurtarmanın zevkinin, sahibinin haberi olmadan bazı riya ve gösteriş şaibelerinin karıştığı geçici bir zevkten daha derin ve büyük olduğunu bilirlerdi.
geç kalınmadan anlaşılması gerekenlerden
İslamcılar bugün ya­şamakta oldukları parçalanma tehlikesine son vermedikleri zaman, İslam'a ve onun ümmetine düşman olan güçlerin ze­hirli dişleri ve pençeleri onları parçalayacak ve toptan yenile­cekler, grup grup, akım akım bölünecek ve sonunda hepsi helak edilecek. Şayet bugün ümmetimizin okyanusun bir ucundan öbür ucuna kadar yayılmış olan büyük gücünü bir araya toplayamıyorsak, en azından, İslami bilince sahip olan, diyaloga girilebi­lir ve anlaşılabilecek büyük grupları bir araya getirmek için ça­lışalım. Bu da pürüzleri ortadan kaldırmak, aşırılıkları azalt­mak, anlayışları birbirine yaklaştırmak, tavırları ahenkli hale getirmek, devam etmekte olan problemler hususunda tek saf halinde durmakla ve görüş birliği bulunan konularda herkesin birbirine yardım etmesi, ihtilaflı konularda ise herkesin birbi­rini hoşgörmesi ile olur. Böyle bir anlaşma, yardımlaşma ve birlik kurma, dini bir yükümlülük ve hayati bir zorunluluktur. Şayet bizi tek fikir birleştirmezse elbette ortak sıkıntı bir araya getirecektir.
İmam Gazali kendi zamanında, o devrin insanlarını farz-ı kifaye olan fıkıh tahsilinde yoğunlaşıp mesela tıp ilmi gibi, başka bir kifai' vacip konusundaki boşluğu doldurmaktan geri durmaları dolayısıyla kınamıştır. Hatta o dönemde tıp, dünya için zorunlu ve dini'-hukuki' hükümlerle ilişkili olduğu halde, bir memlekette elli fakih bulunurken sadece bir gayri müslim doktor bulunabiliyordu. Hiç kimsenin yerine getirmediği farz-ı kifaye ile meşgul olmak, bütün ihtiyacı karşılamasa da, bazı kimselerin meşgul olduğu farz-ı kifaye ile ilgilenmekten daha üstündür. Yeterli sayıda kişinin ilgilenmediği farz-ı kifaye ile meşgul olmak, yeterli sayıda kişinin ilgilendiği ve çoğu kere de ihtiyaç fazlası olan ile ilgilenmekten daha iyidir. Bazen farz-ı kifaye Ahmet ve Mehmet gibi bazı kimseler üzerine farz-ı ayın olur. Çünkü bu farzı yerine getirmek için gerekli olan ehliyet şartları sadece o kişide bulunur, bir engeli yoksa, bu görevi onun yapması gerekir. Aynı durum insanlara fetva verecek fakih, öğretmen, doktor, mühendis, insanların ihtiyaç duyduğu ilim ve sanat erbabı için de geçerlidir. Söz konusu ilim ve sanatları sadece bir kişi veya belli kişiler tahsil etmiş ya da tahsil etme imkanına kavuşmuşsa onların bu görevleri yapmaları farz-ı ayındır. Keza, bir kişi belli bir askeri konuda uzman olur ve Müslüman askerler de ona ihtiyaç duyar, ondan başkası da ihtiyacı karşılayamazsa, bu hizmeti yerine getirmek için kendini öne çıkarması gerekir.
Çünkü kalp insanın hakikati, düzelmesinin ve bozulmasının noktasıdır.
Ebu Husayn el-Eşari: "Sizden biriniz öyle bir meselede fet­va veriyorsunuz ki, bu Hz. Ömer'e getirilseydi kesinlikle bu­nun fetvasını vermek için Bedir ehlini toplardı!" demiştir. Acaba bu zat çağımızdakilerin cüretini görse ne derdi?! İbn Mesud ve İbn Abbas şöyle demiştir: "İnsanIarın ken­disine sordukları her soruya cevap veren delidir!"
867 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.