O uyarıcı ve müjdeleyici olarak seçildiğinde üzerine aldığı yükü bir dağa yükleselerdi kaldıramazdı. Ama o sesini çıkarmadı, bir yorgan hükmünce üşüdü. Bir serinlik hükmünce titredi. Bir sabah çiği hükmünce terledi. Sonra bize dönüp kendisine emredileni nakletti: “Oku” diye seslendi. Biz de okuduk. Onun müjdelendiğinden ve uyarıcı olduğundan bir kıl ucu kadar dahi şüphe etmedik.