Oradan da Geçti Kara Leylekler

Nezihe Meriç

Oradan da Geçti Kara Leylekler Gönderileri

Oradan da Geçti Kara Leylekler kitaplarını, Oradan da Geçti Kara Leylekler sözleri ve alıntılarını, Oradan da Geçti Kara Leylekler yazarlarını, Oradan da Geçti Kara Leylekler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Bir gün, kestiremediğimiz bir yerden gene bir güneş doğacak, bu karışıklığı, toplumun tüm acılarını yok edecek. Bunu umut edebiliriz. Elimizde bir bu var. Şimdilik,” diyor.
Ama, çoğu zaman camlara vuran gökyüzüne, ağaçlara, camlardan geçen bulutlara bakardı. O zamanlar, gözleri süzülür, yüzü durulur, güzelleşirdi. Boynunu büker, gülümser, öylece kalırdı. Bulutların geçip gidişi gibi geçiyordu zaman. Gül de değişiyordu, zamanla beraber.
Reklam
Gülmeye bu sevinç yüzünden başlamıştı Gül ama, onun gülüşüne sevinen Hüseyin daha çok gülmeye başlayınca, birdenbire, ondan ona geçen bir gülme krizine tutuldular.
O çocukluğundan beri, dağlara, ovalara, derelere, ağaçlara bakıp, bakıp da güzelleyen, hayran olan, içi sevinçle dolan değil miydi? Gene öyle yapıyordu. Çirkinlikleri çabucak geçiyordu. Devrilmiş çöp bidonları, boş arsalar, boyaları akmış, isli, çirkin apartmanlar, şişman kadınlar, gökyüzünü çizik çizik eden kara kara teller, direkler… Evet, çabucak bakıp geçiyordu onları. Ağaçlı, güzel uzun sokağa bakıyordu boydan boya… Gözlerini çevresinde dolaştırıp, güzel şeyler arıyordu. Balkonların arasından çiçekli olanı seçip, uzun uzun seyrediyordu.
Çoğu zaman, dama çıkar otururmuş. Karşıdaki dağlara, ovaya, uzaktan görünen şoseye bakarmış. Bu on beş on altı yaşına kadar değişmemiş. Başka da bir şey yoktu herhalde. Öyle bir anlatır ki, insan, bu kız çevresine nasıl da bakarmış diye şaşar kalır. Gökyüzü, kocaman, çepeçevredir. Ova, döne döne uzanır gider. Evin hemen yanından akan derenin onun gözüyle akışı anlatılamaz. Suyun küçük bir taşın üzerinden köpürüp geçmesinden çağlayanlar yaratır sanki. Güneş çakıl taşlarını boncuk yapar, pırıl pırıl. Çocuk sesiyle bir vızıltı tutturur. Vızıl vızıl bir türkü. Çünkü elinde çok kıymetli bir şey vardır. Bir boncuk kutusu. Yeryüzündeki en kıymetli malıdır bu. Rengarenk parlak küçük boncuklarla dolu bir kutu. Sarı, kırmızı, mavi… Gözleri bayar onları dizerken.
Tüm varlığı, bu, “hiçbir şey yok” tümcesinde toplanmış gibiydi. Gözlerinin kenarındaki bir iki ince kırışıkta beliren minicik bir umut ışığı vardı ama, Seyfi ağabeysini görünce davranıp kalkışı, sıranın yanında, sessiz, kırık, boynu bükük bir gülüşle dikilişi, kıstığı gözlerindeki mahzun bakışı, hep bu sözü vurguluyordu: “Hiçbir şey yok. N’ossun!”
Reklam
bir gün, kestiremediğimiz bir yerden gene bir güneş doğacak, bu karışıklığı, toplumun tüm acılarını yok edecek. bunu umut edebiliriz. elimizde bir bu var. şimdilik.
o, gözlerini hafifçe kısmış, hiç usanmadan uzakları seyrediyordu. sanki vurgundu kente.
"Bir gün kestiremediğimiz bir yerden gene bir güneş doğacak, bu karışıklığı, toplumun tüm acılarını yok edecek. Bunu umut edebiliriz. Elimizde bir bu var. Şimdilik."
Düşüncesi, oradan oraya atlayarak, dolanıp duruyordu kafasının içinde.
62 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.