Tüm varlığı, bu, “hiçbir şey yok” tümcesinde toplanmış gibiydi. Gözlerinin kenarındaki bir iki ince kırışıkta beliren minicik bir umut ışığı vardı ama, Seyfi ağabeysini görünce davranıp kalkışı, sıranın yanında, sessiz, kırık, boynu bükük bir gülüşle dikilişi, kıstığı gözlerindeki mahzun bakışı, hep bu sözü vurguluyordu: “Hiçbir şey yok. N’ossun!”