Konstantinopolis'in 1204'te Haçlılar tarafından yağmalanmasından sonra Bizans İmparatorluğunun çöküşü XIII.yüzyıl başlarından itibaren Ön Asya'da Türk iktidarının kendini kabul ettirmesi için elverişli şartlar yaratır. Bizans otoritesinin parçalanması, Batı Anadolu'da Anadolu Selçuklu Beyliğinin kurulmasına, İran ve Suriye'ye yönelik Moğol saldırılarından kaçarak Ön Asya'ya sığınan Türk ve Türkmen kökenli halkların buraya yerleşmesine imkan verir. Aşiretlerden oluşan, göçebe hayatı yaşayan ve savaşçı karaktere sahip bu halklar geniş toprakları Bizans'ın elinden alarak Selçuklu devletinin hızlı yükselişine katkıda bulunurlar. Moğolların 1240'lı yıllarda üst üste düzenlediği saldırılar sonucunda Anadolu Selçuklu Beyliği İlhanlıların himayesindeki bir beylik konumuna indirgenince, Anadolu'nun Türk halkları İslama olan ortak inançları ile mistik ve çileci inanışlar temelinde ahilik olarak bilinen dinsel teşkilatlar şeklinde örgütlenirler. Bu teşkilatlar, Selçuklu iktidarının dağılmasından sonra yerel yönetimlerin yokluğunu ve Moğol İmparatorluğunun kayıtsızlığını telafi ederek bu bölgenin toplumsal ve idari işlevlerini doğrudan üstlenirler. XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu deneyimi temel alan ve yapısal açıdan teşkilatların askeri gücüne dayalı olan birçok küçük beylik ortaya çıkar. Adını Ertuğrul Bey'in (1231-1280) oğlu olup, 128l'de yerini alan Osman Bey'den (1259-1326) alan Osmanlı Beyliğinin kurucuları da Gazi teşkilatına üyedir; Söğüt bölgesinin yönetimi, Bizanslılardan korunması ve topraklarının genişletilmesi amacıyla 1260 yılından beri Ertuğrul Bey'e emanet edilmişti.