Felsefe Tarihi 2

Ortaçağ Felsefesi

Ahmet Cevizci

Ortaçağ Felsefesi Sözleri ve Alıntıları

Ortaçağ Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Ortaçağ Felsefesi kitap alıntılarını, Ortaçağ Felsefesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Boethius
İyilerin güçsüz ve bi­ çare kalıp ezildikleri yerde, kötülerin köşe başlarını tuttukları için kudretli oldukları doğru değildir. Çünkü, yine felsefenin bildirdiği­ne göre, herkes mutlu olmak istese de, iyilerin iyi oldukları için, en yüksek iyiye, gerçek mutluluğa ulaşma gücüne sahip bulundukları yerde, kötüler onun ne nerede olduğunu bilir ne de onu bulabilme gücüne sahiptirler. Onlar sadece, sahte bir güçlülük görüntüsüyle, yanlış yerde yanlış şeye taparlar.
Sayfa 121 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
İslam felsefesi evrensel kültür içinde önemli
Ortaçağ felsefesinin, bir diğer önemli ve özgün felsefe geleneği, İs­lam felsefesinden meydana gelir. İslam felsefesi, Batı'nın patristik felsefenin ardından ağır bir "karanlık çağ" a girdiği sırada, kültür tarihinde özellikle bilginin sadece korunmasına değil, zenginleş­mesine önemli katkılarda bulunmuş bir düşünce geleneğini ifade eder. Gerçekten de milattan önce yedinci yüzyıl ile on beşinci yüz­ yıl arasında İslam uygarlığında geliştirilen bu felsefe, sadece An­tik felsefe ile on ikinci yüzyıl sonrası Skolastik Hıristiyan felsefesi veya modern felsefe arasında bir köprü görevi gören bir felsefe olarak sınırlı kalmış değildir. O, buna ek olarak, felsefi düşünce­ ye de önemli katkılarda bulunmuştur. Başka bir deyişle, ortaçağ İslam felsefesi evrensel kültür içinde önemli bir yere sahip olan bir felsefe olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam felsefesine Müs­lümanlar dışında katkıda bulunanların olduğu ve sadece Arap dilinde ifade edilmediği için, İslam felsefesini İslam kültüründen doğmuş ve İslami coğrafya üzerinde bulunan yerlerde ifade edil­miş olan düşünce geleneği olarak çok genel bir biçimde, bir bütün halinde tanımlayabiliriz.
Sayfa 126 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Dionisos
***** Kötülük, şu halde, bir yoksunluk, bir kusur, zayıflık, hata; amacın, güzelliğin, anlama yetisinin, aklın ve mükemmelli­ğin yokluğudur. *****
Sayfa 107 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Felsefe, dinin huzursuz kardeşidir.
Patristik felsefe, putperestliğe ya da aynı anlama gel­mek üzere, seküler felsefeye karşı Hıristiyan inancını savunmuş ve daha sonra benimsediği Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefeyle Hıris­ tiyan inancını anlamlandırıp güçlendirmeye, onu putperestliğin ve gnostisizmin saldırıları karşısında korumaya çalışmıştır. Başka bir deyişle, yaklaşık altı yüzyıl süren tarihsel dönem boyunca, patristik felsefe Hıristiyan dini ve öğretisini felsefenin kavramsal araçlarını kullanarak temellendirmeyi amaçlamıştır. Söz konusu felsefe, Sko­lastik felsefeyle modern felsefeden, akla dayanılarak elde edilen so­ nuçlarla vahyin doğruları arasında bir ayrım yapmamak bakımın­ dan farklılık gösterir. Buna göre, patristik dönemde felsefe, teoloji ve dinin doğruları, bir bütünün ayrılmaz öğeleri olarak değerlen­ dirilir.
Sayfa 40 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
İbn Sina ve İbn Rüşd Vahye ve Sünnete bağlılardı
Yüz­lerini Kabe'ye çevirerek ibadet eden bu adamların en ünlülerinden ikisi, söz gelimi İbn Sina ve İbn Rüşd, İslamiyet' e bilinçli müminler olarak aidiyetlerinin kendilerine getirdiği bütün yükümlülükleri üstlenmiş entelektüeller olup inançlarına yönelik her türden sal­dırıya büyük bir güçle karşı koymaktaydılar. İbn Sina'nın çözüme kavuşturulması oldukça zor bir problemle karşı karşıya kaldığı za­man, önce camiye giderek namaz kıldığı anlatılır; sonradan pek çok kimse tarafından aklın imana olan başkaldırısının bayraktarlığını yaptığı söylenen İbn Rüşd ise, Kordoba' da kadı, hatta başkadı ol­muştur.
Sayfa 135 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Antik Yunan ile Ortaçağ Felsefesi arasındaki fark
Yunan' da insa­nın temel probleminin bu dünyada ve kent devleti sınırları içinde mutluluğa erişmek olduğu kabul edilmiştir; Yunan' da, insanın bu problemi çözebilecek güce sahip olduğuna ve kendi çabasıyla iyi ve mutlu bir hayata ulaşabileceğine inanılmışken, ortaçağda problem­ler, yeryüzündeki hayattan ziyade, bu dünyadan sonraki hayatla ilgili olan problemlerdir. Ortaçağda insan, doğal ve akli bir varlık değil, öncelikle Tanrı tarafından yaratılmış, fakat ilahi özünden ayrı düşmüş bir varlıktır. Bu insan için, bir tarafta aş­kın, yaratıcı Tanrı; diğer tarafta ise kendisini Tanrı' dan her geçen gün biraz daha uzaklaştıracak, özüne yabancı bir varlık alanı bu­lunmaktadır. Bundan dolayı, ortaçağ felsefesi için problem, teorik ya da bilimsel olmayıp, özde veya tümüyle pratik bir problemdir: Yaratıcısına bozulmamış, maddenin kiriyle pislenmemiş olarak nasıl dönülebileceği problemi.
Sayfa 24 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
88 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.