Ortaçağda Felsefe

Etienne Gilson

Ortaçağda Felsefe Sözleri ve Alıntıları

Ortaçağda Felsefe sözleri ve alıntılarını, Ortaçağda Felsefe kitap alıntılarını, Ortaçağda Felsefe en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kıyasla akıl yürütme
Kıyasla akıl yürütmek, bir varlığı veya bir olguyu, başka varlığa veya olguya tekabül etmesiyle açıklamaktır. Bu yöntem, bütün bilimlerin kullanacakları meşru bir yöntemdi; fakat ortaçağ insanları bu yöntemi bilim adamı olarak değil daha çok şair olarak kullan­mışlardır. İnsanın küçültülmüş bir evren olarak, yani makrokozmosa benzer bir mikrokozmos olarak tasviri, bu akıl yürütme tarzının klasik örneğidir. Bu şekilde ta­savvur edilen insan, küçük boyutta bir evrendir: eti topraktır, kanı sudur, nefesi ha­vadır, vücut ısısı ateştir, başı gökkubbe gibi yuvarlaktır, bu başta, güneş ve ay gibi iki göz parlar, yüzündeki yedi delik kürelerin yedi armoni tonuna karşılık gelir, deniz bütün nehirleri çektiği gibi göğüs de nefesi içine çeker ve bedenin bütün sıvılarını ta­şır, vb.
Sayfa 324
“Philosophia ancilla theologiae” Kitabı Mukaddes’ten temsili hikaye
Bu söylediklerimize Yazı şa­hitlik edecektir. İbrahim'in eşi Sara kısırdı. Çocuğu olmadığı için İbrahim'e hizmetçi­lerinden biriyle, Hacer adında Mısırlı bir kadınla soyunun devam etmesini ümit ede­rek birleşmesine izin verdi. Demek ki sadık -çünkü İbrahim sadık ve adildir- ile bir­likte duran Hikmet (Sara) bu ilk nesilde kısır ve çocuksuzdu; çünkü İbrahim'e henüz çocuk vermemişti. Haklı olarak gelişmesi gereken adil (İbrahim), dünya bilimiyle - çünkü Mısır allegorik olarak dünya anlamına gelir- ilahi inayetin isteği üzerine İshak'ın ondan doğması için birleşmeliydi... Böylece bilim görmüş kişi, buradan yola çıkarak, onlara hakim olan Hikmete ulaşabilir; ki İsrailoğulları ileride İshak'ın neslin­den olacaktır. Burada hikmete bilim aracılığıyla varılabileceğini görüyoruz; çünkü İbrahim, en yüce hakikatlerden, Tanrı'dan gelen imana ve adalete geçerek bunu ger­çekleştirmiştir... Ama ayrıca İbrahim’in (adil olan) neden Sara'ya (Hikmet) "işte hiz­metçin, o senin ellerinde, onunla dilediğini yap," dediğini görüyoruz. Yani dünya fel­sefesinden yalnızca lazım olanları alıyor. Başka bir deyişle İbrahim şöyle demek istiyor: Genç olduğu için dünya bilimini alıyorum ve onu koruyacağım; ama senin bili­mine mutlak efendi olarak saygı duyuyorum ve onurlandırıyorum.
Sayfa 52
Reklam
İbn Rüşt, bütün kötülüklerin, felsefeyi anlayacak yetenekte olmayan insanların felse­feyle ilgilenmelerine izin verilmesinden kaynaklandığını düşünmüştür; ona göre tek çare Kur'an metinlerinin idrakinde mümkün olan çeşitli kademeleri kesin bir biçim­de belirlemek ve her kişinin kendisine uygun düşen kademeyi aşmasını yasaklamakta bulmuştur. Gerçekten de Kur'an hakikatin kendisidir; çünkü o Allah'ın bir mucize­sinden meydana gelmiştir, fakat bütün insanlara indirildiği için bütün insanları memnun bırakacak ve ikna edecek şeyler içermelidir. Bununla beraber üç zihniyet kategorisi ve bunlara karşılık gelen üç insan türü vardır: 1. Zorunludan zorunluya zorunlu aracılığıyla giderek bilgiye ulaşmak isteyen ve sağlam kanıtlar bekleyen, ispat insanları; 2. Olası savlarla yetinen diyalektik insanları; 3. Tahayyüle ve tutkulara ses­lenen hitabet savlarıyla yetinen davet insanları. Kur'an ise bu üç zihniyet türüne aynı anda seslenmektedir, ki bu da onun mucizevi yönünü göstermektedir; cahiller için zahiri ve sembolik bir anlamı ve alimler için de hatmi ve gizli bir anlamı vardır. lbn Rüşt'ün ana düşüncesine göre, her zihniyet yapabileceği en mükemmel ölçüde Kur'an'ı anlama ve yorumlama hakkına sahiptir ve bu bir görevdir de. Kutsal metnin felsefi anlamını anlayabilen kişi, bunu felsefi açıdan yorumlamalıdır, çünkü vahyin asıl anlamı en yüksek kademedeki anlamdır ve dinsel metin ile ispatlayıcı sonuçlar arasında herhangi bir çatışma zuhur ettiğinde dinsel metnin felsefi yorumu sayesinde uzlaşmaya varılmalıdır.
Sayfa 355
ayrı dünyaların insanlarıyız :)
1277'den sonra orta­ çağ düşüncesinin şekli tamamen değişmiş bulunmaktaydı. Kısa bir balayından sonra teoloji ve felsefe evliliklerinin bir hata olduğunu fark etmiş görünmektedir. Bedensel ayrılıktan önce -ki kısa bir süre sonra vuku bulacaktı- mal ayrılığı yürürlüğe girmiş­ti. Her biri kendi sorunlarını geri almış ve karşı tarafın bu sorunlara dokunmasını ya­saklamıştı.
Sayfa 587
Felsefeyle anla beni
İnsan ruhu, Tanrı olan sonsuz iyiliği bir gün algılayacak, onda dinlenip huzura kavuşacak şekilde yapılmıştır. Ruh, yöneldiği bu en yüce amaç hakkında, bu dünya­ da mükemmel değilse de kesin olan bir bilgiye -ki bu da imandır- sahiptir. Başka hiçbir bilgi bize bundan daha sarsılmaz ve derin bir kanı veremez. Filozof bildiği şey­lerden, inananın iman ettiği şeylerden emin olduğu kadar emin değildir. Bununla be­raber felsefi spekülasyonun kaynağı vahyedilmiş hakikate imandır. Gerçekten de ak­lın onamayı belirlemekle yetindiği yerde imana yer olamaz; fakat genelde iman bizim akli olarak kavramamıza imkan vermeyen daha yüksek bir nesneyi hedefler. İşte bu yüzden nedenlerden dolayı değil de bu nesneye duyduğumuz aşktan dolayı iman ederiz. Ve işte o zaman felsefi spekülasyon işin içine girer. Aşkından dolayı inanan kişi, inandığı şeylerin nedenlerini bilmek ister; insan için sevdiği şeyi anlamak kadar hoş bir şey yoktur; böylece iman ettiği nesneden daha çok yararlanmak isteyen kal­bin ihtiyacından felsefe doğar.
Sayfa 433 - Aziz Bonaventure
Başlangıçta söz vardı... (Yuhanna İncili)
...bu İncil'de felsefi çağrışımları inkar edilemez olan bir dizi terimin ve kavramın varlığına tanık olmaktayız. Bunlardan ilki Logos veya Söz'dür. Başlangıç­ta Söz vardı. Tanrı'yla birlikteydi; her şey O'nun aracılığıyla var oldu; hayat O'ndaydı ve hayat insanların ışığıydı. Yunanlılara ait bu logos kavramının felsefi, hatta daha çok stoacı bir kavram olduğu çok açıktır; bu kavram daha önce İskenderiyeli Philon (ölüm yaklaşık MS 40) tarafından kullanılmıştır. Ama yer aldığı lV. lncil'in başında ne tür bir rol oynamaktadır? Sık sık yapıldığı gibi, Yunan felsefesine ait bir kavram gelip Hıristiyan Tanrı'sının yerine geçtiği ve böylece Hıristiyan düşüncesinin seyrinde bir daha hiçbir şekilde düzeltilemeyecek bir ilk sapmaya neden olduğu kabul edilebilir. Demek ki belirleyici bir an söz konusudur; Helenizm ve Hıristiyanlık, o andan itiba­ren temas halindeydi; hangisi diğerini yuttu?
Sayfa 13
Reklam
81 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.