Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ortadoğu'da Devlet ve İktidar

Erdem Demirtaş

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Steven Fish, dünya çapında yaşanan siyasal şiddet örneklerini araştıran iki çalışmadan faydalanarak İslam ve şiddet konusunda hakim görüşlerin yanlışlığını gösteriyor. Monty Marshall'ın çalışması İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde 207 ülke içi şiddet olayı tespit ediyor. Fish bu örneklerin yalnızca 72'sinin yani %35'inin nüfusunun büyük çoğunluğu müslüman olan ülkelerde meydana geldiğini tespit ediyor. Müslüman nüfusun dünya nüfusunun yüzde %30'unu teşkil ettiği düşünüldüğünde müslüman ülkelerde görülen şiddet olaylarının nüfuslarına oranla anlamlı bir yükseklikte olmadığı görülüyor. Fish, Marshall'ın verilerinin doğruluğunu sınamak için Daniel Kaufman ve arkadaşlarının hazırladığı siyasal istikrar ve şiddetsizlik indeksinden faydalanarak ikinci bir analiz yapıyor. Bu analizde Katolik ve müslüman ülkeleri önce birbirleriyle daha sonra diğer ülkelerle karşılaştırıyor. Karşılaştırma gelir düzeyleri benzer ülkeler baz alındığında müslüman veya Katolik ülkeler arasında hem kendi aralarında hem de diğer ülkelerle karşılaştırıldığında siyasal şiddet bakımından bir fark olmadığını gösteriyor. Fakat gelir düzeyleri karşılaştırmaya dahil edildiğinde düşük gelir düzeyli ülkelerde istikrarın daha az, şiddetin daha yaygın olduğu ortaya çıkıyor. Bu karşılaşlırmalı analizler siyasal şiddet ile İslam arasında pozitif bir ilişki kurulamayacağını, müslüman toplumların siyasal şiddete daha yatkın olduklan tezinin gerçekdışı bir iddia olduğunu açıkça gösteriyor (Fish 2002: 15-16).
Reklam
Demokrasi tarihi bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadeleler tarihidir.Bu süreç içinde istikrarlı dönemler sanıldığından pek azdır. Farklı toplumsal gruplar arası bir dengenin oluştuğu veya bir grubun belirli sınırlar içerisinde hegemonyasını diğerlerine kabul ettirebildiği zamanlar dışında demokrasi, geniş halk kesimlerinin iktidarı elinde bulunduran veya onu yönlendirme gücüne malik olan gruplar karşısında her an tetikte olmasını gerektiren bir mücadeledir. Demokrasinin istikrar dönemlerinde oluşan kurumlar, normlar ve müzakere kültürü demokratik istikrarın sürmesine katkıda bulunur. Ancak toplumsal gruplar arası eşitsizlik arttıkça istikrar dönemleri tehlikeye girer.
Kabilecilik ile Arap siyasal kültürü ilişkisini yaptığı alan çalışmalarıyla ortaya koymaya çalışan antropolog Philip Salzman, İslam kültürünün İslam öncesi Arap kabile kültürüyle birleşerek antidemokratik otoriter bir kültür yarattığını, bu kültürün de Arap ülkelerinde demokrasinin önündeki en büyük engel olduğunu iddia etmektedir. Salzman'a göre kabile toplumlarnın hayatta kalabilmek için iki şeyi gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bunlardan biri daha çok çocuk sahibi olarak nüfus gücünü elde etmek, diğeri ise bu nüfusu besleyebilmek için kaynakları artırmak. Kaynakların artırılması teknolojik gelişmenin olmadığı toplumlarda ancak toprakların genişletilmesiyle mümkündür. Bu sebeple kabile toplumları çatışmacı toplumlardır. Böyle bir ortamda güvenlik çeşitli rakip kabileler arasındaki dengeyle mümkün olur. Diğer kabilelerle arasındaki dengeyi koruyabilmek veya kendi lehine çevirebilmek için kabileler savaşmak zorundadırlar. Varlıklarını koruyabilmek için ötekiyle savaşmak zorunda olmak kabile toplumlarında grup bağlılığını üst seviyeye çıkartmıştır. Herkes kendi ailesi, klanı, aşireti için vardır ve karşı topluluklarla düşmanlık ilişkisi içinde olması kaçınılmazdır. İslam'ın Arap coğrafyasında yayılmasıyla birlikte farklı Arap kabilelerini bir arada tutabilecek bir ortak amaç oluşturulabilmiştir. Fakat bu durum temeldeki çatışmacı mantığı değiştirmemiş, sadece başka bir alana yöneltmiştir. Kabileler arasındaki mücadele ve çatışma kafirlerle mücadele şeklini almıştır. Salzman'a göre bu durum Islam toplumlarının kültürel DNA'larına işlemiştir (2008: 1)
Ortadoğu toplumlarının sorunlarını yalnızca kültürle açıklamak sömürgeciliği ve bölgenin bağımlı iktisadi yapısını gözardı etmek demektir. Bunun yanında ABD'nin, Avrupalı devletlerin ve birçok şirketin bölgedeki diktatörlere olan desteği yok farz edilir, görmezden gelinir. Kültürel açıklamalar herkesin kendi siyasal projesine kılıf bulma amacına da hizmet edebilir. ABD'li yeni muhafazakârlar Afganistan müdahalesi ve Irak'ın işgalini meşrulaştırmak için medeniyetler çatışması tezlerini ileri sürmüşlerdi.
Kültürel determinizm kültürün yanlış kavramsallaştırılmasından kaynaklanmaktadır, ancak bu durumun siyasal bir yönü de vardır. İlk olarak, kültürün sui generis toplumsal bir olgu olarak kavramsallaştırılması oryantalist çalışmaların ortak bir özelliğidir. Marksist teorinin toplumsal hayatı açıklamakta "ekonomik" olana atfettiği, son kertede belirleyici olma niteliğini oryantalistler açıkça ifade etmeseler de kültüre atfederler. Halbuki kültür kendiliğinden var olan ve toplum üzerinde bağımsız etkide bulunan bir olgu değildir. Kültür, ekonomi ve siyaset karşılıklı bir etkileşim içinde etkili olurlar toplum üzerinde. Bu nedenle, statik bir analizle bu üç alanın toplum üzerindeki etkisini okumak mümkün değildir. Kültürel determinizmin siyasal sonuçları da vardır. Ortadoğu toplumlarının sorunlarını yalnızca kültürle açıklamak sömürgeciliği ve bölgenin bağımlı iktisadi yapısını gözardı etmek demektir. Bunun yanında ABD'nin, Avrupalı devletlerin ve birçok şirketin bölgedeki diktatörlere olan desteği yok farz edilir, görmezden gelinir. Kültürel açıklamalar herkesin kendi siyasal projesine kılıf bulma amacına da hizmet edebilir. ABD'li yeni muhafazakârlar Afganistan müdahalesi ve Irak'ın işgalini meşrulaştırmak için medeniyetler çatışması tezlerini ileri sürmüşlerdi.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.