Ortadoğu’da Kültürel Geçişler

Kolektif

Ortadoğu’da Kültürel Geçişler Posts

You can find Ortadoğu’da Kültürel Geçişler books, Ortadoğu’da Kültürel Geçişler quotes and quotes, Ortadoğu’da Kültürel Geçişler authors, Ortadoğu’da Kültürel Geçişler reviews and reviews on 1000Kitap.
Gencebay’ın sözleriyle, Arabesk üç çeşit müziğin bir sentezini sunar: Türk halk, Türk sanat ve bugün ticari işletmelerle ve göbek dansıyla, dansöz kadınlarla, Osmanlı saraylarının rakkase ve zenneleriyle ilişkilendirilen bir tür hafif Türk klasik müziği olan Oryantal. Şu anki analiz için önemli olan şey Arabeskteki oryantal unsurun modern pan-Arap müziğiyle olan çok açık bağlantısıdır. Gerçekten de, Arabeskte kullanılan enstrümanlar ve bestelemeye ilişkin genel yaklaşım, Mısır’ın çoğunlukla oryantal müzik (mūsiqâ sharqiyyah) diye bahsedilen, yüzyıl ortasındaki ve bugünkü ana akım müziğinden aşırı derecede etkilenmiştir. Bu “hâkim” müzik, bir solist tarafından söylenen, pan-Arap ve başka enstrümanlarla kurulu büyük orkestraların eşlik ettiği bir aghâni (modern Mısır şarkıları) repertuarıyla karakterize olur. Kemanlar birkaç viyola, çello ve string bastan oluşan büyük yaylılar kısmında önemli rol oynar.
Sayfa 295Kitabı okudu
Hiçbir liberal demokrasi, demokratik bir sistemin garanti altına alması gereken özgürlüğü gerçekten idrak eden ve çok isteyen bir halkın desteği olmaksızın sağlam bir şekilde yerleşemez.
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Anayasalar, çeşitli tarihsel süreçlerin tortularıdır, tek bir metin içinde bir araya getirilmiş, az sayıdaki yerli ve ödünç ilkelerde kristalize olur. Bu ilkeler ve onlarla ilişkili pratikler, toplumsal gruplar ve kurumlar tarafından sahiplenildikleri ölçüde etkin toplumsal güçler haline gelirler. Yazılı anayasalar, bu ilkelerin toplumsal ve kurumsal taşıyıcıları arasındaki uzlaşmaları temsil ederler. Politik düzenin tabiatı gereği ayrışık olan ilkelerine bir uygunluk kıstası getirmek suretiyle onlara göreceli değerler atfederler. O vakit, bu ilkelerin uyuşmazlığı ve belirli bir anayasada onlara verilen göreli değerin münasipliği, izleyen dönemin anayasa politikası için alt ve üst sınırları oluşturur.
Henüz 17. Yüzyıldaki İngiltere’de “bir temel kanunun, koruyucusu olarak parlamentoyla birlikte var olduğu iddiasından, parlamentonun bağımsız olduğu iddiasına doğru” bir yönelimin varlığına şahitlik ediyoruz. Bu yönelim, 18. yüzyıl boyunca egemen oldu ve 1791 Fransız Anayasası’nda, milli egemenlik doktriniyle formüle edildi. Yürütme ve yargı arasındaki Ortaçağ ilişkisini bütünüyle dönüştürdü. Demokrasi, siyasal örgütlenmenin ilk prensibi olarak hukuk devletinin yerine geçti.
13. Yüzyıl, iki başka gelişmeye daha tanıklık etmiştir. Birincisi, hukukun üstünlüğü nosyonu kraliyet yönetiminden ayrıldı. Roma hukukunun kabulüyle birlikte, erken dönem Ortaçağın İsa-merkezli krallığı yerini hukuk-merkezli krallık teorilerine bıraktı. Ortaçağın sonlarında ve modern zamanların başında hukuk-merkezli krallık fikri, “ulusun mistik bedeni” olarak yönetim şeklini merkeze alan görüşle kısmen yer değiştirdi, çünkü Kralın İki Bedeni, yani politik bedeni ve fani bedeni, birbirinden ayrıldı.
Montesquieu’nün ufuk açan güçler ayrılığı görüşü, Avrupa tarihsel deneyiminin imbikten süzülmüş özüdür. Montesquieu, Avrupa’da yasama, yürütme ve yargı güçleri ayrılığını gözlemledi; hükümdar ilk iki gücü elinde tutarken üçüncüsünü uyruklarına bırakıyordu. Bu yüzden Avrupa monarşilerinde, üç gücün birden Sultan’ın elinde toplandığı Türkiye’de ya da bu üç gücü de aynı yargıç heyetinin ifa ettiği İtalyan cumhuriyetlerinde olduğundan daha fazla özgürlük vardı. Güçler ayrılığı ilkesi, bu üç gücün sınırlanmasını zorunlu kıldı ve dolayısıyla da güçlerin keyfi, şahsi kullanımının uzağında ve devlet yönetimindeki otoritenin kurumsallaşmasına yönelik atılmış köklü bir adımdı. Bununla birlikte Montesquieu’ye göre, kamu hukuku tabii hukuka dayalıydı. Bu nedenle o, kamu hukukunun Thomasçı sekülerleşme sürecini göz ardı edip neticeyi olduğu gibi kabul ederek, hür bir devlette “hür bir ruha sahip olduğu düşünülen her insan, kendi kendini yönetmelidir; bu, bir birim olarak halk için, yasama gücüne sahip olması adına vazgeçilmezdir” demiştir.
Reklam
Avrupa’da modern anayasacılık, geç dönem Ortaçağdaki mülkiyete dayalı temsil sisteminden doğdu. 13. Yüzyılın ikinci yarısı, İngiltere’de ve Fransa’da parlamentoların kuruluşuna tanıklık etti; ve anayasacılığın nihai kurumsallaşmasına eriştiği yer parlamentolardı. Aynı zamanda mülkiyete dayalı temsil sistemi, temsil edilme yoksa vergi de yok,
Dil, tıpkı yeryüzünün devimini hissetmememiz gibi, biz onun günlük devimini hissetmeden mütemadiyen hareket eder.
Sayfa 158Kitabı okudu
Şayet din, bilimsel metotlara uymak zorundaysa dine ne gerek var, diye sorar.
Sayfa 326 - DavariKitabı okudu
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.