Eski zaman Istanbul filmlerinde de olduğu gibi, kadınlar erkeklerle flört etmek için, yere mendillerini düşürürlerdi ki, erkek yerden mendili alsın ve iletişimleri başlasın. Tarihte ne mendiller yerde kalmıştır acaba...
Bir kasabada, güzelliği dillere destan bir kız yaşarmış. Kendisiyle evlenmek isteyen uzak ülkelerden gelen nice prensi, asili, zengini, yakışıklı delikanlıyı reddetmiş. Kimseleri kendisine layık görmüyormuş.
Kıza aşk besleyen, aynı kasabada yaşayan genç bir delikanlı da bu kızın sevgilisi olmak istemiş. Ama kız onu da beğenmemiş. Bizim delikanlı
genç kadınların birçoğunun kendisinden 20-30 yaş büyük adamlara “evet” demelerinin sebebi de maalesef, çoğu zaman hayatlarında kendi babalarıyla olan ilişkilerindeki olumsuzluklar ve eksikler oluyor.
Köyün birinde yaşlı bir adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama çiftçi atı satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. İnsan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkıp bakmışlar ki at hiçbir yerde yok.