Kozmopolit bir "Osmanlı" eliti vardı; yeni dünya düzeninin şartlarında derhal Türk oldular. Osmanlı kimliği salt bir Müslüman kimliği olarak kalmamıştır. "... Türklüğün ağır bastığı bir Müslümanlıktır."
Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan kardeş katli bütün Türk tarihinin meselesidir. Bunun temelinde de devlet başkanının seçiminde bir sistemin olmayışı, veliahtlık kurumunun oluşturulmayışı yatar. Günümüzün siyasi partilerinde bile bunun tesirleri görülür. Siyasi partilerde de mevcut parti başkanından sonra yerine kimin geçeceği belli değildir.
Osmanlı tarihinin bugün kullanılan dönemleştirilmesi son derece anlamsızdır ve yanlış tefsirlere sebebiyet vermektedir. Osmanlı tarihinde olup bitenleri anlamaya
yardımcı olmak yerine tam tersi bir duruma yol açmakta, anlamayı zorlaştırmaktadır.
David Fromkin’in, New York Times’teki 9 Mart 2003 tarihli yazısı
“Bir hayalet ABD’yi pençelerine almış,
rahat bırakmıyor. Bu, Osmanlı İmparatorluğu’nun hayaleti. Irak’ta, Sırbistan’da, Bosna’da, Kosova’da, Körfez
Savaşı’nda, 11 Eylül saldırılarında bu hayalet bizimleydi. Osmanlı hayaletleri asla uzaklaşmadı”.
Türk ilerleyişini bir türlü durdurulamaması ve savaşlarda ardı ardına başarısız olunması Avrupa'da “Türkler’in yenilmez” olduğu anlayışını doğurdu. Din adamları Türkler'in işlenilen günahlar sebebiyle Tanrı tarafından gönderilmiş bir ceza, Tanrı'nın gazabı veya Tanrı'nın laneti olduğunu söylüyorlardı. Osmanlılar, Tanrı'nın kırbacıydı. Bu yüzden Avrupa'da "Türkler'e karşı savaşmak Tanrı’yla savaşmaktır” diyenler çıkmıştı.