Öykü Yazmanın Sırları

Orhan Duru

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"Yazmak, insanın kendisini ve çevresini değiştirmek için kullandığı bir iletişim aracıdır."
Sayfa 26 - Yapıkredi YayınlarıKitabı okudu
Klasik öykücülük kaynağını daha çok gerçek ve güncel olaylardan alıyor. Böylesi öykücülüğü günümüzde yeterli saymıyoruz ve çoğu kez gene gerçeğe ulaşmak amaç olmakla birlikte gündelik olaylardan sapmalar yapıyoruz. Öykücülüğün babalarından biri sayılan Çehov'sa öykülerine şiirsel ve hüzünlü, durgun bir hava veriyor. Her zaman okuduğumuz, sık sık yeni baştan okuduğumuz Çehov, aynı zamanda öyküsünü ayrıntılardan ayıklayıp bir yalınlığa erişiyor. Rus öykü ustası bunlarla da yetinmiyor. Ve öykülerinde toplumsal sorunlara ya da sınıfsal kaygılara da değer veriyor. Daha sonraki öykücülerde de bunu görüyoruz.
Reklam
1950'lerden 2022'ye...
"İlk kitabım 'Bırakılmış Biri' 1959'da çıktı. ... Aslında o kitabın adıyla bizim kuşağın arasında bir benzeşme, bir uyum vardı sanırım. Nasıl Amerikan yazınında bir Lost Generations (Yitik Kuşak) daha sonra Beat Generations varsa bizde de "bırakılmış"bir kuşak vardı. Belki hepimiz, o dönemde yazınla, şiirle uğraşanlar, kendimizi bırakılmış sayıyorduk. Elimizden tutan yoktu. Sokağa bırakılmış gibiydik. Ülkeyi yönetenlerin, yazınla, toplumla, düşünceyle bizim anladığımız anlamda toplumu ileri götürmekle bir ilgisi yoktu. Güven içinde değildik. Onlara göre sakıncalı kişilerdik. O yılların baskısını, yaşam sıkıntısını, boğulmuş ve bunalmışlığını düşünün."
Sayfa 43 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Her yazın ve sanat ve sanat dalında olduğu gibi öykü yazarlığında da belli bir anlatım biçimine, belli bir deyişe ulaşmak gerekir. Kendinize özgü bir deyişiniz yoksa, belli bir anlatım stiline ulaşamamışsanız, tüm çaba boşa gidebilir. Öykübbir çeşit anlatımdan kaynaklanır. Okurlarınız anlatımını bir bakışta görmeli ve anlamalıdır. Buna erişmek de dil üzerinde çalışmaktan, dile özen göstermekten geçer. Bir yandan toplumun genel dil anlayışına ulaşacaksınız ve onun içinde kendinize özel bir yer ayıracaksınız. Deyiş ya da üslup insanın kendisidir. Böyle derler eskiler. Öykücü de kendi deyişini bulmalıdır öyleyse. Şunu belirteyim, bu arada bugün bile kendi deyişimi daha ileri boyutlara ulaştırmak için çaba harcıyorum. Bu kesintisiz sürekli bir çaba. Bu çabayı biçimsel bulanlara şunu söyleyebilirim. Biçimle yaşam ve gerçekler arasında çok yakın bir ilişki olduğunu unutmayalım.
İlk kitabım Bırakılmış Biri 1959'da çıktı. Gri ya da bej gibi soluk renk bir karton kapağı vardı. Hiç unutmam üstünde bir gebe kadın resmi. "Bırakılmış biri" kapaktaki o kadın mıydı, yoksa biz miydik? Aslında o kitabın adıyla bizim kuşağın arasında bir benzeşme, bir uyum vardı sanırım. Nasıl Amerikan yazınında bir Lost Generations (Yitik Kuşak), daha sonra Beat Generations varsa bizde de 'bırakılmış' bir kuşak vardı. Belki biz hepimiz, o dönemde yazınla, şiirle uğraşanlar, kendimizi bırakılmış sayıyorduk. Elimizden tutan yoktu. Sokağa bırakılmış gibiydik. Ülkeyi yönetenlerin, yazınla, toplumla, düşünceyle bizim anladığımız anlamda toplumu ileri götürmekle bir ilgisi yoktu. Güven içinde değildik. Onlara göre sakıncalı kişilerdik. O yılların baskısını, yaşam sıkıntısını, boğulmuş ve bunalmışlığını düşünün. Kitabın kapağındaki gebe kadın belki de toplumun bir şeylere gebe olduğunu yansıtıyordu. Kitabın yayımından bir yıl sonra 27 Mayıs Darbesi oldu. Aman ne kadar iyi derken 27 Mayıs'ı yapanlar beni de 147 öğretim üyesiyle birlikte üniversite kapısınım önüne bıraktılar.
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.