Farkındalık ne kadar önemli bir şeymiş şimdi anlıyorum. Hayal kurabilmek, kurduğun hayallerin peşinden koşabilmek bir nimetmiş. O kadar farkında değiliz ki insanoğlu olarak. Sahip olduğumuz her şey bizim için bir hiç. Belki başkasının hayallerine sahibiz ama bunun bile farkında değiliz. Hayat enteresan bir denklemdir. Farkında olduğumuzda da hep iş işten geçmiş olur. Hayata keşkeler eklenir, pişmanlık peşi sıra gelir. Döndüremezsin ki geri. Parayla satın alamayacağın bir değerden bahsediyorum, zamanı geri alamazsın.
Bahsettiğim tüm bu sahneler içinde daha önce hiç bilmediğim bir şey öğrendim. O da özgürlüğün imtiyaz sahibi olmaktan geçmediği, özgürlüğün anahtarının cemiyet adabının elinde olduğuydu. Görgü kurallarının bir geçiş bedeli vardır, yoksa Özgürlük diyarına giremezsiniz. Tüm o ışıltı, o sözde düzensizlik, o gösteriş, o serbestlik içinde bu göze batmayan, ama demir gibi katı yasanın işlediğini gördüm. Yani, Manhattan’da yazılı olmayan bu yasalara itaat ederseniz sizden özgürü yoktur. Yok eğer kendimi bu yasalarla sınırlamam derseniz, o zaman prangaları taktığınızın resmidir.