Eğer düşünüp taşınarak kararlar alıyor olmasaydık "ya rastgele bir biçimde oradan oraya segirtiyor, ya da katatonik bir halde kendi içimize kapanıyor olurduk."
Çocuklar tarafından kamçılanarak bir o duvara bir bu duvara giden, bazen fırıl fırıl dönüp bazense çocukların kaval kemiklerine çarpan tahtadan yapılmış bir topaç eğer kendi hareketlerine duyarlıysa, kamçılandığını hissetmediği sürece bu hareketin kendi özgür iradesinden kaynaklandığını düşünür. Peki, maaşlı bir iş için ve bir iş bağlamak üzere oradan oraya koşturup duran; yaptığı yazım yanlışları ve yanıt beklentisi ile etrafındaki dün- yayı sıkıntıya sokan bir insan, bütün bunları başka bir nedenle değil de özgür iradesiyle yaptığını düşündüğü, iradesi üzerindeki kamçı etkisinin ne olduğunu göremediği için daha bilge biri haline mi gelir?
"Daha çok bir ağacın meyve vermesine benzer bir zorunlulukla gelişir içimizde düşüncelerimiz, değerlerimiz, evet'lerimizle hayır'larımız, eğer'lerimiz ve acaba'larımız."
Dünyamız belirlenimci bir dünyaysa, bizim içimiz de rastgeleleştirici olarak Geiger sayaçlarından ziyade sözde rastgele sayı üreteçleri var demektir. Bu demektir ki, belirlenimci bir dünyada yaşıyorsak şimdi önümüze gelmiş olan bütün piyango biletleri çok uzun zaman önce çekilmiş ve bizim için, hayatta yeri geldikçe azar azar dağıtılmak üzere çoktan zarflara yerleştirilmiş vaziyettey- di. "Ama bu hiç de adil değil!" diyebilir bazıları, "çünkü diğerlerine nazaran bazılarına daha iyi bir el gelmiştir." Gerçekten de bazılarına diğerlerinden daha iyi kartlar gelir, ama şansın eninde sonunda eşit dağıldığı unutulmamalıdır. "Eğer bütün çekilişler biz doğmadan önce yapılmışsa, bazı insanların kısmetine diğerlerinden daha çok şans düşmüş demektir!"