bu kadar fazla kayıp Raduyev'in içini burkmuştu. boynunu mâbuduna büküp niyaz etti:
- ya Nasîr! ya Mûîn! yardımını bizden esirgeme!
üçüncü hatta doğru hızla yaklaşıyorlardı. tam o sırada her iki tarafı da şaşırtan bir olay oldu. rus askerleri silahlarını havaya kaldırmış, gökyüzüne kurşun yağdırıyorlardı. bunu gören bir subay köpürdü:
- aptallar! size ne oluyor? adamlar üzerinize geliyor, siz havaya ateş ediyorsunuz!?
bir asker:
- görmüyor musunuz komutanım! gökten üzerimize ateş yağıyor.
- hey Musa! şu sağdaki tankı görüyor musun?
+ evet.
- ben o tarafa bir selâm yollayınca, sen de etrafindakileri bir görüver olur mu?
+ olur tabî canım. biz de bir hâl hatır sormuş oluruz.
böyleydi işte Çeçenler. en şiddetli savaşta bile lâtifeyi elden bırakmazlardı.