Taş duvarlar… Orası alelade, öyle bakıp geçivereceğiniz bir yer değildi.
Polboşka! Orası sadece bir yer değildi. Kolayca anlatılıverecek bir isim değildi. Çilesi yüzlerine vurmuş, kaygısı her tarafı sarmış, yaştan baştan farklı insanların zorla, bir baskınla ya da bir hileyle alıkonulduğu yerdi. Herkesin ayrı bir hikâyesi, herkesin ayrı bir derdi vardı. Orta yaş, biraz altı, biraz üstü… Üç günlük dünyanın gamı oradaki herkesi tasadan ihtiyarlatmıştı. Ne olacak, nasıl bitecek, yeni doğan gün ne getirecek? Kimse bir şey söylemese de gözlerdeki manalı bakışların anlattığı hep buydu. Geride kalanların ne olduğu ayrı bir mesele. Kimi hasta, kimi yaralı, kimi hâlinden bezgin… Orada yapılan iki şey var; dua ve kadere teslimiyet. Tevekkül umudun azığı…