Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Popüler Science Türkiye - Sayı 132

Popular Science Türkiye Dergisi

Popüler Science Türkiye - Sayı 132 Gönderileri

Popüler Science Türkiye - Sayı 132 kitaplarını, Popüler Science Türkiye - Sayı 132 sözleri ve alıntılarını, Popüler Science Türkiye - Sayı 132 yazarlarını, Popüler Science Türkiye - Sayı 132 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
KEDİLER, PATİLERİNE DOKUNULMASINDAN NEDEN RAHATSIZ OLURLAR? Oldukça tatlı olmalarının yanı sıra kedi patileri pek çok fonksiyona sahiptir. Patiler kedilerin terlemesine yardımcı olmasına ek olarak, bir yerden bir yere atlama esnasında şokun absorbe edilmesini de sağlar. Ayrıca patilerinde; yürüdükleri zemini yapısal olarak iyi anlamalarını sağlamak için basınca, zemin dokusuna ve zemin ısısına duyarlı olmalarını sağlayan pek çok sinir reseptörüne sahiplerdir. Bu nedenle kedilerin patilerine dokunmak, bu reseptörler üzerinde yoğun uyarımlar neticesinde hassasiyete ve rahatsızlığa sebep olur. Ufak dokunuşlar bile ciddi boyutta rahatsız edici bir etki doğurabilir. Son olarak kedilerin tırnakları savunma mekanizmalarının bir parçası olduğundan, pati kavrandığında bu tırnakların etkisiz hale gelmesi de içgüdüsel olarak kedilerin rahatsız ve saldırgan olmasına yol açar.
VÜCUDUMUZUN TUZA İHTİYACI VAR MI? Tuz olmadan yaşayabilmemiz mümkün değil. Sinirsistemimizin işlevsel kalabilmesi, kaslarımızın gevşeyip kasılabilmesi ve sıvı dengesi sağlayabilmemiz adına tuzun önemi bir hayli büyük. Fakat bu faaliyetlerimizin tamamını sağlıklı şekilde yürütebilmek için gerekli olan tuz alım miktarı oldukça küçük; bir çay kaşığının çeyreği kadar günlük tuz alımı yeterli. Günümüzde işlenmiş gıdalar nedeniyle çoğumuz günde bu miktardan çok daha fazla tuz tüketiyoruz. Uzmanlara göre bir çay kaşığından daha fazla tuz tüketmek, özellikle yüksek tansiyon sahibi insanlar için ciddi sağlık sorunları yaratabilir.
Reklam
YİYECEK VE İÇECEKLER SON KULLANMA TARİHLERİNDEN HEMEN SONRA MI BOZULUR? Ürünlerin tavsiye edilen tüketim tarihleri, genelde ürünlerin sağlık sorunu yaratacak kadar bozulma tarihlerini göstermez. Bu tür tarihler daha çok gıdanın kalitesinin iyi bir seviyede kalacağı tarihlere işaret eder böylece stok yönetimi yapılarak satışta kalacak ürünlerin her zaman taze ve kaliteli olması sağlanır. Son kullanma tarihinden sonra tüketilen ürünlerin tazeliği, görüntüleri, dokuları, kokuları veya işlevlerinde azalma meydana gelmeye başlar; ancak doğru koşullarda saklandıklarında bu ürünlerin tüketilmesinde ya da kullanılmasında bir sakınca yoktur. Son kullanma tarihinden ne kadar süre sonra ürünlerin bozulacağıysa değişkenlik gösterir, taze etler ve süt daha hızlı bozulurken paketli ve donmuş gıdalar daha uzun süre dayanacaktır.
GİZEMİN ANAHTARI Mısır hiyerogliflerini çözme yarışı 23 yıl önce, 1799’da Napoleon Bonaparte'ın Mısır'ı fethetmesinden ve ardından Nil deltasındaki bazı eski kalelerin genişletilmesini emretmesinden bir yıl sonra başlamıştı. 19 Haziran sabahı Fransız askerleri, Rosetta kentine birkaç kilometre uzaklıktaki Raşid Kalesi'nde eski bir duvarı yıkmaya başladılar. Yıkım sırasında yaklaşık bir metre yüksekliğinde ve bir tarafı yazıtlarla kaplı siyah bir taş blok ortaya çıktı. Fransızlar, hiyeroglifleri görmeye alışkındı ama bu taş farklıydı. Üzerinde her biri farklı bir yazıyla oyulmuş üç yazıt bulunuyordu. Napoleon'un bilim insanları taş bloğu daha detaylı incelediklerinde, en alttaki metnin Eski Yunanca, en üsttekinin Mısır hiyeroglifleri ve üçüncüsünün de o zamanlar bilinmeyen ve daha sonra "Demotik" olarak adlandırılan, esiri dönemde günlük amaçlar için kullanılan basitleştirilmiş bir yazıyla yazılmış olduğunu gördüler. Yunanca metni okumak çok kolaydı. Yazıtta, taşın MÖ 196 yılında Antik Mısır kenti Memphis'in rahipleri tarafından, MÖ 304'ten MÖ 30'a kadar Mısır'ı yöneten Yunan Makedon hükümdarlarından biri olan V. Ptolemy onuruna verilen bir ferman olduğu yazıyordu. Bilim insanları diğer iki metni okuyamadılar ama üç yazıtın da ay m mesajı verdiğine ikna oldular. Başka bir deyişle, artık ellerinde hiyeroglif kodunun kırılmasını sağlayacak bir anahtar vardı.
EVDEN ÇIKIP DOĞAYA KARIŞ "Mutluysan dans et ve ellerini çırp!" Proceedings Of The NationalAcademy Of Sciences dergisinde yayımlanan bir araştırmada hayata iyimser bir açıdan bakan insanların 85 yaşının üstünü mutlu ve sağlıklı birşekilde görme olasılığının daha yüksek olduğunu söylüyor. Çok iyi haber, değil mi? Şimdi kötü haberlere de bir bakalım. 2010 yılında kâr amacı gütmeyen bir hayır kurumu olan Relate tarafından gerçekleştirilen bir ankette, 35 - 44 yaş arası insanların kendilerini diğer yaş gruplarından insanlara göre daha mutsuz hissettiği ortaya çıktı. Uzun çalışma saatleri, kavgalar, evde yapılması gereken işler, hem erkekler hem de kadınlar tarafından problemin kaynağı olarak gösteriliyordu. Ancak bunun da bir çözümü var: Dışarı çıkmak!
HAREKETSİZ KALMAYIN Şurası reddedilemez bir gerçek: Daha uzun bir yaşam için, hareketli olmanız gerekli. British Medical Journal dergisinde 2019 yılında yayımlanan ve günde 25 dakika tempolu yürüyüş gibi orta düzeyde egzersizin, deneklerin yaşam süresini uzattığını gösteren bir araştırma tam da bunu söylüyor. En hareketsiz grubun erken ölme olasılığı, en aktif gruba göre yüzde 60 daha fazlaydı. Aslında bu pek iyi bir haber değil zira Public Health England tarafından 2015yılında yaptırılan bir araştırmaya göre, İngiliz halkı her gün ortalama 8,9 saat oturuyor. Aynı yıl British Journal Of Sports Medicine dergisinde yayımlanan bir başka araştırmaya göre; oturarak geçirilen her ilave saat, erken ölüm riskini %5 oranında artırıyor.
Reklam
UZUN UYU GÜÇLÜ OL! Uykunun üstüne ilaç yok. Uyku gerek fiziksel gerek zihinsel sağlığa olumlu katkıda bulunuyor ve o denli önemli ki tam 23 gün süren 3.500 kilometrelik Fransa Bisiklet Turu'nun galiplerinin, bu süreçte en iyi uyuyanlar olduğu düşünülüyor. Bu da 30 yaşın üstündekiler için kötü haber demek... Son kırk yılda, ebeveynlerin ilk çocuklarına sahip olma yaş ortalaması erkeklerde 33,2'ye, kadınlarda ise 30,3'e yükseldi. Bir başka deyişle, son 40 yılda insanoğlunun geçirdiği uykusuz gecelerin sayısı arttı. Sleep dergisinde 2019 yılında yayımlanan bir araştırma, yeni ebeveynlerin altı yıl kadar uykusuzluk çektiğini ortaya koyuyor. Uyku kalitesinin ve süresinin düşmesinin uzun vadeli kümülatif etkileri; hipertansiyon, diyabet, obezite, depresyon, kalp krizi ve felç riskinin artması da dahil olmak üzere birçok hastalık çeşidi ile ilişkilendiriliyor. Avustralya Katolik Üniversitesinden Profesör Shona Halson, "Ayrıca bağışıklık sisteminizi de zayıflatıyor, ruh halinize ve bilişsel yeteneğinize zarar veriyor." diyor.
61 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.