Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş Sözleri ve Alıntıları
Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş sözleri ve alıntılarını, Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş kitap alıntılarını, Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Güzel ve iğrençten farklı olan yüce doğada bulunamaz, akılda bulunabilir. Yüce, hem “evrensel olarak geçerli” hem de “çıkardan bağımsız” iken, şeylerin yüce olduğuna hükmedecek analitik süreç, doğal a priori bir koşul değil, kültürel bir başarıdır.
Ancak Eagleton'un da işaret ettiği gibi edebiyat kuramı, felsefi, politik, sosyolojik, antropolojik ve pek çok diğer araştırma biçimi ve pratiğinin son derece kaba bir karışımıdır. Kısacası, edebiyat kuramının disipliner “saflığı” diye bir şeyden söz edemeyiz; elbette disiplinlerin birbirine bulaşması gibi bir nosyona dayanarak söz edilebilecek “saflığı” bir kenara koyarsak. Ancak eğer edebiyat çalışmaları disiplinleraraslığı öğreten bir “disiplin” olacaksa, kendisinin disiplin oluşuna dair herhangi bir fikri nasıl koruyabilir?
Fransız sürrealist Marcel Duchamp'ın 1920’lerde Paris’teki bir sanat galerisinde umumi bir pisuarı sergilemesi buna iyi
bir örnektir. Eğer bir lazımlık, sanat eseri olabiliyorsa Sanat nedir? sorusunun yanıtı nedir?
"İnsanlar karınca yuvası gibi yerlere doluş
sunlar diye değil, son noktasına kadar tüm dünyaya yayılsınlar diye yaratılmıştır. Yığın halinde daha çok kümelendikçe daha çok
yozlaşıp ahlâksızlaşıyorlar"
Daha düşük üretim maliyetleri, gazete, dergi, popüler roman ve çizgi roman türlerinde (ve ayrıca edebiyat, felsefe, teoloji, bilim, tarih ve diğer türlerde) ürünleri içeren bir basılı kültürün daha önce hiç olmadığı kadar geniş bir alana yayılması anlamına da geliyordu. Ancak modernist avangard, bilgi ve sanatın giderek demokratikleşmesini, bunun gerçek kültürel gelenekleri değersizleştirdiği ve estetik hayal gücünü öldürdüğü düşüncesiyle hor gördü. Modern endüstriyel toplum ancak horgörüye layıktı, çünkü sanat ve bilginin tahammül edilemez bir şekilde metaya indirgenmesini özendirmiş ve geniş kitlelere modernize bir dağıtımla çabuk kâr getirecek şekilde ulaştırılacak görüşler imal etmişti. Modernist entelektüel sınıf, pek çok insanın sevdiğinin sadece ucuz roman, beyaz pazen pantalon ve caz müziği olduğu kasvetli bir dünyayı (kitlelerin eleştirel beğeniden yoksunluğundan ötürü umutsuzluk duyarak) betimlemişti.
Şiir, bir uslamlama değildir, yani istencin kararlılığına göre uygulanacak bir güç değildir. Kimse “ben bir şiir yazacağım” diyemez. En büyük şair bile bunu diyemez, çünkü yaratımdaki akıl, değişken bir rüzgâr gibi görünmez bazı etkilerle geçici bir parlaklığa kavuşabilen sönmekte olan kömüre benzer; gücü, tıpkı geliştikçe solan ve değişen bir çiçeğin rengi gibi içinden çıkar; doğalarımızın bilinçli bölümleri onun gelişini ve ayrılışını önceden bilemez.
Bir sonraki bölümde göreceğimiz gibi postmodemizmin belirli bir değişkesi bu noktadan hareketle metnin sathının “altında” hiçbir şey olmadığı sonucuna varır. Metinler ve alıcılar (ya da romanlar ve okurlar) arasmdaki anlam akışını kontrol eden öncül (yazar) ya da altta yatan (yapısal) bir kaynak ya da mekanizma yoktur: Yalnızca metinsel satıhların bir oyunudur olan biten. Söylenecek-anlam yerine oyun-anlam vardır.