Her şey bir niyetle başlıyor.
Samimi bir arzu ile oluşturduğumuz, sonra adım attığımız ve nihayetinde kavuştuğumuz o niyetle…
Tıpkı bir restorana oturup yemek siparişi vermek gibi.
Menüye bakıyoruz, bazen çok kararsız kalsak da neler yiyip içmek istediğimizi seçiyoruz, seçimimizi garsona bildiriyoruz ve sonra geleceğinden emin olarak arkamıza yaslanıp beklemeye başlıyoruz.
Peki sonra? Yani sipariş geldikten sonra?
Hızlı hızlı yiyip tadına varmadan midemizi şişirebiliriz.
Gelen yemeği beğenmeyip söylenebilir hatta iade edebiliriz.
Arkadaşımıza dertlerimizi anlatmaya dalıp yemeği soğutabiliriz.
Belki de hesaba yani bedeline itiraz ederiz.
Ya da…
Tadına vararak yiyebilir, üzerine bir de keyif kahvesi içebiliriz.
Sonra da zaten göze aldığımız bedeli öder, huzurla, keyifle sofradan kalkarız.
Vakti geldiğinde bir diğerine oturmak üzere...