Biz daha fazla ayrıntılı konuşamadık ama kimi zaman terk edip geldiğimiz kendi ülkelerimizle ilgili sohbet edince hep kavga, açlık, salgın hastalıklar, korkunç ve sert askeri güce maruz kalmalar anlatılırdı. Hala dünyanın her tarafında birçok insan ölüp gidiyor, tek bir gün de olsa gönül rahatlığı ile yemek yiyip hayatta kalmak için insanlar sürekli sınırları aşıyordu.
Dışarıdaki herifler özgür olmanız için örtülerinizi çıkarmanız gerektiğini, kendi herifleriniz ise ailenin namusunu korumak zorunda olduğunuzu söylüyor. Bu dünyada Tanrı'nın en çok üzüldüğü yüzler sizlersiniz!
"İnsanın kalbi de yemek gibidir, uzun süre geçince bozulması doğal olduğundan sürekli yük olursak sonrasında gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğunda soğukkanlılıkla sırtını döner."
"Senin istediğin ab-ı hayat nasıl bir şeydir bilmiyorum ama insan kendisini kurtarmak için de başkaları uğruna gözyaşı dökmeli. İnsan, ne kadar korkunç olaylar yaşasa da başkaları ve dünyayla ilgili umudunu kaybetmemeli..."
İnsanın kalbi de yemek gibidir, uzun süre geçince bozulması doğal olduğundan sürekli yük olursak sonrasında gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğunda soğukkanlılıkla sırtını döner.
"Hiçbir kötülük yapmadığım halde Tanrı neden sadece beni cezalandırıyor? İnanıp dayandık diye ne değişiyor?
"Talihsizlik ve ıstırap bizim daha önceden işlediğimiz günahların neticesidir. Bize mükemmel bir yaşam sürmeyi öğretmek için karşımıza inis çıkışlar çıkarır. Bu yüzden üstesinden gelmeli ve hayatın güzelliğinin tadına yeterince vararak yaşamalıyız. Bu tamamen Tanrı'nın bizden istediği şeydir..."
"Tanrı'nın bizi izlemesi tabiatındandır. Ne bir rengi, ne bir biçimi, ne bir gülüşü, ne bir gözyaşı, ne bir uykusu, ne bir dalgınlığı, ne bir başlangıcı, ne bir sonu vardır ancak o her yerdedir."
Ben hayatın, zamanı bekleyip dayanarak katlanmak olduğunun farkına varmış oldum. Her zaman beklentileri sağlayamasa da bir şekilde yaşadığımız sürece zaman akıyor, her şey geçip gidiyor.