Önümüze koyduğumuz hedefe giden yolda en sık düştüğümüz tuzaklardan biri budur: Bir işi yapmak için illa canımızın istemesi gerektiğine inanırız. Böyle bir şey yok. Ve hayatımızdaki pek çok sorumluluk için geçerli olduğu gibi, bunu da canımız istemeyecek, hem de hiç! Mesele şu ki harekete geçmemiz için illa yapmamız gereken şeye motive olmamız gerekmiyor. Bir şeyi içimizden gelmese de yapabiliriz. Anne babalar bu gerçeği çocuklarına anlatabilmek için yıllarını harcıyorlar.
Quebec Bishops Üniversitesi’nden Fuschia Sirois’in gerçekleştirdiği yakın tarihli bir araştırma var. Savsaklama alışkanlığının insan sağlığını gerçekten de tehlikeye attığını ortaya koyan bu hayli ilgi çekici araştırmaya göre kişinin bir işi savsaklaması bedenini iki yönden olumsuz etkiliyor. Birincisi, savsaklama strese neden oluyor ki bu da bağışıklık sistemini zayıflatarak bireyin sağlığına zarar veriyor.
İkincisi de kronik savsaklar, egzersiz yapma, sağlıklı beslenme ve yeterince uyuma gibi sağlığa yararlı davranışları gereksiz yere erteliyorlar. Bu gidişat, kalp, şeker ve benzeri yıkıcı hastalıklara yakalanma riskini artırarak vahim sonuçlara yol açabilir.
İster davranışlarımız açısından kısa vadede, ister istikrarlı kişilik özelliklerinizdeki dönüşüm anlamında uzun vadede olsun, özdeğişime giden yol; kaygı ve kuruntularla ortaya çıktıkları anda mücadele etmekten geçer.
Yaşayabileceğiniz sınırlı miktarda zaman var. O zaman bunu niye ziyan edelim ki? Yapmak istediğimiz veya yapmamız gereken işlerden kaçarak zamanı çarçur etmeye ne gerek var?
İşin sırrı, elimizde bir stratejinin olması. Bir strateji belirleyerek ve mümkün olduğunca çok sayıda önkarar alarak, bizi savsaklamaya götüreceğinden emin olduğumuz o eski patikanın yollarını tekrar tekrar aşındırmaktan kurtulabiliriz