İnsanlar ile hemhal olmanın, kendine adım atmanın, yeni yollar almanın, koşarak çıktığın yokuşlardan nefes nefese ardına dahi bakmadan iniyor olmanın, hatta inanması güç ya en alelade bir işi yapmanın dahi bir püf noktası var.
Püf noktasına ulaşmanın gerekliliğini anlatırken benlik kaygısı ile nefsine yenilmekten kurtulmanın aramak ile bitmeyeceğinin püf noktası var.
Ben herkesin püf noktasini arar, her seyin püf noktasını kurcalarken kendi püf noktamdan yakalandım ve işte aranıza düştüm.
Bütün sahtelikler, iğretilikler, yapmacıklar, yakıştırmacıklar arasında tereyağından kıl çekercesine kazandığım zafer üstüne zafer, artık başımı döndürmeye başlamıştı. Kendimi neredeyse yüksekliği yüzünden devrilecek bir kule üzerinde hisseder oldum.
İçimde bir ses: Bu mu senin olmak dedigin : İnsan dışına doğru olmaz, içine doğru olur? Sen kendini oldum vehmine kaptırmış, böylece gerçek oluşun yollarını kesmiş bir gaflet örneğisin. Nefsin birtakım heveslerinin sarayında senfonik orkestraya dört mevsim çaldırırken, ruhun, bodrum katına hapsettiğin ruhunun çığlığını ziyafet katına kadar ulaştırıyorsun. Biçare adam, sen elalemi bırak da kendine bak, başkalarında sahtelik avcılığına yelteneceğine kendini avlamaya davran.