Kaç kere hayâl ettiğim gibi, keşke bir dağ başında, keçisini sağıp sütüyle beslenen ve o besinden aldığı güçle keçisine bakan, âdeta bir devr-i daim" makinesi işleten, ibadet eden, yanında Allah'ın kelâmından gayrı yazılı sahife bulundurmayan ve dünya şamatasına çok uzaklarda bir yangin gibi bakan kişi olsaydım...
Ama dinimizde bu türlü cemiyet kaçakçılığına yer yoktur, veballere katlanma vardır. Asıl mârifet, kalabalık içinde böyle bir inzivaya ermekte, şehir içinde nefsini şehrin çarklarına kaptırmaktan korunabilmekte...
Kaç kere hayâl ettiğim gibi, keşke bir dağ başında, keçisini sağıp sütüyle beslenen ve o besinden aldığı güçle keçisine bakan, âdeta bir "devr-i daim" makinesi işleten, ibadet eden, yanında Allah'ın kelâmından gayrı yazılı sahife bulundurmayan ve dünya şamatasına çok uzaklarda bir yangın gibi bakan kişi olsaydım...
Ama dinimizde bu türlü cemiyet kaçakçılığına yer yoktur, veballere katlanma vardır. Asıl mârifet, kalabalık içinde böyle bir inzivaya ermekte, şehir içinde nefsini şehrin çarklarına kaptırmaktan korunabilmekte...
Birtakım ahmaklara kibirli ve nefsanî görünen ben, tâ içinden <<Allah>> diyen bir çöpçünün ayağını öpebilirim... <<Kaal>>de bir şey olabilirim, fakat <<hal>>de sıfırım.
Anlıyorum ki, büyük ve ulvî mânasiyle değil de, kaba ve süflî haliyle ben, kapısı açılmaz bir inzivâ, vahşi bir yalnızlık içindeyim. Herkesi ve her şeyi inciten, ürküten, kaçıran bir insanım!
Bu vazife, mekteplerde mescit açtırıp beş vakit namazı matematik dersi hizasına çıkartmak ve sonra cemiyete arkasını çevirip bir köşede büzülmek ve mıhlanmak ve manevî katliâmlara seyirci kalmak sanılıyorsa, bilinsin ki, böyle bir tavır, her şeyden önce İslâma ihanettir.