Dilin renklerine çok rastlamışımdır ancak renklerin şiir diline Hasan Ildız'ın dizelerinde dolandım, bulandım, rengârenk oldum. Her bir rengin atmosferinde yudum yudum renk içtim, kendimden geçtim. "Camgöbeği, bir şair buluşudur / hem de dağılmış bir şairin / Gece üç sularında." da olsa renklerin sarhoşluğunu yaşadım. Victor Hugo, doğayı kalbinizde yaşadığınız müddetçe renk atmosferi yaşatabilirsiniz, der. Dağ moru da nerden çıktı demeden Kuzguni'de sözcüklerin şehvetine kapıldım. Yaşar Kemal'in "Sarı Sıcak"ından yıllar önce kurtulmuştum, Ildız'ın "Sıcak Sarı"sı adeta natürmort ressamlarının izdüşümlerinde seyahate çıktım. Yağız'da "Ben doğuya gidiyorum / Acısından tutacağım öyküleri var / Aklımdaki Şehrazat'ın." dizelerinde oryantalizmin tükenmeyeceğini bangır bangır haykırıyor. Dilin akarsu olduğu şiirler okurun er geç bir denize dökülmesini sağlayacaktır. Ne görünüyor değil, ne gördüm diyen romantiklerin empresyonistlerle dansı tükenmek bilmiyor. Şiir bu, neden tükensin ki...
(Tanıtım Bülteninden)